MAHKEMESİ : LADİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/10/2013NUMARASI : 2012/111-2013/113Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi . ..’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü; -KARAR-Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, 223 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki 1. kat, 4 nolu daireyi 14.05.1996 tarihinde dava dışı Fahri satın aldığını, o tarihten itibaren anılan yerde ikamet ettiğini, komşusu davalı Recai'nin, kendi taşınmazın satmak istediğinde parsel numaralarının yanlış yazıldığının anlaşıldığını, Samsun Kadastro Müdürlüğü Ladik Biriminin 26.05.2012 tarihli yerleşim krokisinde, Ladik Belediyesi vaziyet planında ve tapu müdürlüğünün 26.06.2012 tarihli yazısı ekinde gönderilen tescil bildirimleri doğru gösterildiği halde davalı tapu müdürlüğünce tapu kayıtlarına parsel numaralarının yanlış yazılmasından dolayı mağdur olduğunu, maliki olduğu taşınmazın parsel numarası 5 olduğu halde sehven 4 yazıldığını ileri sürerek 5 nolu parselin adına, 4 parselin de davalı Recai adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Recai, davalı tapu müdürlüğünün yanlışlığından dolayı mağdur olduğunu, davanın kabul edilmesi halinde, yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerektiğini davaya diyeceği olmadığını savunmuştur.Davalı L.. M..'ne ise dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.Mahkemece, eldeki davanın tapu iptali ve tescil istemiyle açıldığı, davalı Recai'nin davayı kabul ettiği, yapılan uygulama ile parsel numarası yanlışlığının tespit edildiği, ancak söz konusu işlemin idari bir işlem olması, nedeniyle öncelikle idari makamlara başvurulabileceği, istek kabul edilmezse idari işleme karşı idare mahkemesinde dava açılması gerektiği, adli yargıda bu uyuşmazlığın çözülemeyeceği gerekçesiyle 6100 sayılı HMK. nin 114 maddesi gereğince davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 223 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki 1. kat 4 nolu meskenin davacı adına, aynı ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 1. kat 4 nolu meskenin ise davalı Recai adına kayıtlı olduğu, her iki taşınmazda kat mülkiyeti kurulu binaların mevcut olduğu anlaşılmaktadır.../..Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın (yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK'nin 35. (BK'nin 25.) ve TMK'nin 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK'nin 35. (BK'nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda somut olaya bakıldığında; dosya kapsamı, iddianın ileri sürülüş biçimi ve özellikle dava dilekçesi içeriğinden davacının maliki olduğu bağımsız bölüme ilişkin parsel numarasında meydana gelen hata nedeniyle tapu kaydının iptali ve tescil isteğinde bulunduğu, eldeki davanın hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğu, böyle bir isteğin Adli Yargı yerinde genel mahkeme sıfatıyla yapılacak yargılama ile çözüme kavuşturulacağında kuşku yoktur.Hal böyle olunca; işin esasına girilmesi, iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerin toplanması, çekişmeye konu taşınmazların ilk tesisinden itibaren tüm tedavüllerini gösterir şekilde kayıtlarının merciinden istenmesi, gerekli araştırma ve incelemenin yapılarak hatanın neden kaynaklandığının, düzeltilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesi ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacının bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,18.6.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.