Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9060 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 8204 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : İSTANBUL 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/12/2009NUMARASI : 2009/114-2009/380Taraflar arasında görülen davada;Davacı, maliki bulunduğu 269 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki işhanının ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takip sonucu dosya alacaklısı bankaya alacağına mahsuben ihale edildiğini, daha önce açtığı ve reddedilerek kesinleşen ihalenin feshi davası devam etmekte iken şikayet üzerine kamu düzenine aykırılık nedeniyle icra takibinin iptaline karar verildiğini, ihalenin dayanağı icra takibinin iptal edilmiş olması nedeniyle yapılan ihale ve buna dayalı olarak yapılacak tescil işleminin yolsuz hale geldiğini ileri sürüp, taşınmazla ilgili satışın iptalini olmazsa yolsuz tescil nedeniyle tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Görev hususu nazara alınarak davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece;"isteğin sonucu bakımından yolsuz tescil olgusuna dayandığı, davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceği, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, verilen kesin süreye rağmen davacı tarafça hiçbir delil ve belge ibraz edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, satışın iptali olmazsa tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, kesin süreye rağmen davacının delil bildirmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Davacı şirket, maliki bulunduğu 269 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki işhanının ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takip sonucu açık artırma ile dosya alacaklısı davalı bankaya alacağına mahsuben ihale edildiğini, ihalenin dayanağı icra takibinin iptal edilmesi nedeniyle yapılan ihale ve buna dayalı tescil işleminin yolsuz hale geldiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Gerçekten de, 269 ada 7 parsel sayılı kargir işhanı vasıflı taşınmaz davacı şirket adına kayıtlı iken 6.6.2005 tarihinde yapılan 2.açık artırmada 1.975.000.000.000.-TL bedelle ve alacağına mahsuben alacaklı bankaya ihale edildiği ve ihalenin kesinleştiği, 5.6.2008 tarihinde davalı GSD Yatırım A.Ş. adına sicil kaydının oluştuğu ve çekişme konusu taşınmazın yargılama sırasında 29.5.2009 tarihinde dava dışı 3.kişi A. Ü.'a satılarak temlik edildiği görülmektedir.Bilindiği gibi; dava açıldıktan sonrada sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği,hak sahibi veya malik olmanında doğal bir sonucudur.Usul Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş, HUMK.nun l86.maddesinde dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usulü işlemler düzenlenmiştir.Söz konusu madde hükmüne göre iki taraftan biri dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde diğer taraf seçim hakkını kullanmakta dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltmekte, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilmektedir. Kendiliğinden (resen) gözetilmesi zorunlu bulunan bu usul kuralına göre,mahkemece diğer yana seçimlik hakkı hatırlatılarak davaya hangi kişi hakkında devam edeceği sorulmalı,sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Kabule göre de; HUMK.'nda davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle, HUMK.nun l59. maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önliyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir. Mahkemece, verilen kesin sürenin yukarıda açıklanan ilke ve olgulara uygun olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Kesin sürenin sonuçları davacı tarafa ihtar edilmemiştir.Hal böyle olunca, öncelikle taşınmazın eldeğiştirdiği gözetilerek HUMK.'nun 186.maddesinde öngörülen usuli işlemlerin tamamlanması, davacı tarafa delillerinin ibraz etmesi için yöntemine uygun süre verilmesi, ondan sonra hükme elverişli olacak şekilde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.