Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 9026 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 7302 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ: TRABZON 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 25/03/2010NUMARASI: 2008/15-2010/77Taraflar arasında görülen davada; Davacı Hazine, davalıların kayden malik olduğu 1513 ada, 12 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile terkinine ve yapıların yıkımına karar verilmesini istemiştir.Bir kısım davalılar, idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin tespitine ilişkin karar tebliğ edilmediğinden kendileri için bağlayıcı olmadığını, idari yargıda açılan iptal davasının sonucunun beklenmesi ve mahkemece ilgili Yasa ve yönetmeliklerde belirtilen yöntemlere uygun kıyı kenar çizginin belirlenmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine ve yargılama giderlerinden davacı yanın sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, çekişme konusu taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin özel mülkiyete konu edilemeyeceği iddiasına dayalı tapu kaydının iptali, sicilden terkini ve muhdesatın yıkımı isteklerine ilişkindir.Mahkemece 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler gözetilerek davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı hazine üzerinde bırakılmasına ve taraflar yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu ..ada, 12 sayılı parselin kadastro tespit tutanağının 03.05.1971 tarihinde kesinleştiği, davanın 04.01.2008 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Somut olayda, tescilin dayanağı olan tespit tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açıktır. Hak düşürücü süre kamu düzeni ile ilgili olup, mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır.Özellikle, bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. İdare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisinin iptali konusunda açılıp kabulle sonuçlanan idari yargı kararı ile “idarece tanzim edilen kıyı kenar çizgisinin bilimsel ölçümlere, 3621 /3830 sayılı Kıyı Kanununa ve 28.11.1997 tarih, 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre belirlenen esaslara uygun tespit edilmediği bu nedenle taraflar için bağlayıcı olamayacağı” saptanarak kıyı kenar çizgisinin idari yargı yerinde iptal edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda; hazinenin davasında haklı olup olmadığını belirlemek amacıyla dava konusu taşınmazın 3621 Sayılı Yasa uyarınca kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının saptanması, davada yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden hangi tarafın sorumlu tutulacağının belirlenme yönünden önem arz etmektedir.Bilindiği üzere; dava tarihi itibariyle davasında haklı olduğu halde dava sırasında yürürlüğe giren bir Yasa hükmü veya çıkan bir İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince haksız duruma düşen tarafın davasının reddi gerektiğinde yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasına olanak yoktur.Hal böyle olunca; uzman bilirkişiler aracılığıyla mahallinde keşif yapılarak tarafları bağlayıcı nitelikteki kıyı- kenar çizgisinin 28.11.1997 gün, 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda belirlenmesi, böylece çekişmeli ..ada, 12 parsel sayılı taşınmazın veya bir bölümünün tanımı 3621 sayılı Yasanın 4. maddesinde yapılan kıyıda kalıp kalmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve daha sonra tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin hüküm altına alınması gerekirken değinilen husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı Hazinenin, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.09.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.