MAHKEMESİ: SEFERİHİSAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 02/03/2010NUMARASI: 2009/330-2010/80Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalıya ait 11 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer niteliği taşıyan taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile tapudan terkinine karar verilmesini istemiştirDavalı, davanın reddini savunmuştur.Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “ 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi “ gereğine değinilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ve yargılama giderlerinden davacı yanın sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, 3621 Sayıl?? Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda 5841 sayılı Yasa uyarınca hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı hazine üzerinde bırakılmasına ve davalı yararına avukatlık ücreti ödenmesine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli . ada, 11 parsel sayılı taşınmazın 24.12.1980 tarihli kadastro tespit çalışmaları sırasında senetsizden davalı Belediye adına tespit ve tescil gördüğü, kadastro tespitinin 07.01.1981 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 08.06.2000 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadırBilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 584 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası'nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı Yasa'nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa'ya "Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Öte yandan, 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Somut olayda; kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık süre geçtiğinden, davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı Hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak, hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural, yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır. (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. HO. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı Hazine, temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir. Hal böyle olunca; somut olayda mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 12.07.2001 tarihli krokili raporda çekişmeli taşınmazın 343 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması, böylece dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu anlaşılması, ne var ki yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedilmesi karşısında yargılama giderlerinden davalının sorumlu tutulması gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı Hazinenin, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasrenHUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.