Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9010 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 20172 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : AKYAZI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/07/2013NUMARASI : 2010/247-2013/482Taraflar arasında görülen el atmanın önlenmesi, eski hale iade ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar, taraflarca yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.04.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat C.D geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalı Uzunlar ... ve Mıcır İşl. Ve Kereste İm. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakim ..... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan el atmanın önlenmesi, eski hale iade ve tazminat isteklerine ilişkindir.Mahkemece, bozma kararına uyulmuş, davanın kısmen kabulüne, 188.224,40 TL'nin davalıdan tahsiliyle, 109 ada 74 parsel sayılı taşınmazın davalı adına tesciline karar verilmiştir.Mahkemece hükmüne uyulan bozma kararı gereğince araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki; bilindiği üzere, çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet, geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı Kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir. O hâlde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini göz önünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır. ./..Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur. Somut olaya gelince; mahkemece bozma kararı sonrasında tekrar keşif yapılmış, 28.06.2012 tarihli zirai bilirkişi raporunda, "... arazi incelemesinde görüleceği üzere yabani naneler çıktığından toprak katmanının içerisinde yeterli miktarda elverişli su bulunduğu ve bu elverişli sudan bitkilerin istifade ettiği anlaşılmaktadır. Ancak, davalı parsele yakın alanlarda derin oluşumlar olduğundan su katmanı istenilen seviyede olmadığından serin iklim tahıllarının kök yapılarından dolayı istifade edeceği sudan yeterince faydalanamadıkları için verimlerinde %15 oranında verim düşüklüğü olacağı kanaatine varılmıştır." şeklindeki belirleme karşısında, davacı parselinin tamamında değil, davalı parsele yakın olan alanlarda %15 oranında verim düşüklüğünün tespit edildiği, Keza jeoloji mühendisi bilirkişinin 27.06.2012 tarihli raporunda ise, davalıya ait olan 73 parsel sayılı taşınmazdan 10-15 metre yüksekliğinde malzeme alımı nedeniyle bitişik parsellerde göçüklerin olması ihtimalinin yüksek olduğunun belirtildiği görülmektedir.Öyle ise, davacı taşınmazında henüz heyelan meydana gelmediği görülmekle muhtemel zarardan bahisle mülkiyet hakkının kısıtlanmasına da yasal olanak yoktur. O hâlde, davalının taşınmazında yapılacak olan eski hale getirme bedelinin, davacının taşınmazının sürüm değerinden fazla olduğundan bahisle yazılı şekilde karar verilmiş olmasının isabetli olduğu söylenemez.Ne var ki, zirai bilirkişi tarafından düzenlenen 28.06.2012 tarihli raporda bu tür olaylarda uygulanabilecek önlemlere değinilmemiş, yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde hükme yeterli inceleme ve araştırma yapılmamıştır.Hâl böyle olunca, mahallinde 3 kişilik uzman bilirkişi ile tekrar keşif yapılarak komşuluk hukuku açısından sözü edilen zararların ne gibi önlem ya da önlemlerle giderilebileceğinin belirlenmesi ve bu önlemlere hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Tarafların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacı vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edenden alınmasına, 17.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.