MAHKEMESİ : AKYAZI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/06/2013NUMARASI : 2012/402-2013/417Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı Mehmet tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Barış Bülbül'ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;KARAR- Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 420. maddesi uyarınca temsilci tarafından açılmış,yargılama sırasında davacı öldüğünden yasal mirasçıları davaya dahil edilmiştir.Mahkemece, Akyazı Asliye (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Hukuk Mahkemesinin 2011/495 E. ve 2013/227 K. sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan elde edilen 15.10.2012 tarihli rapor gereğince davacının evlilik (22.12.2011) tarihinde hukuki ehliyete haiz olmadığı dolayısıyla işlem tarihinde de davacının ehliyetinin olmadığı gerekçesi ile tapunun iptali ile davacılar Yılmaz, Nadiye, Aydın, Ruhan, Gença, Zeynep, Muhammed ve Muhammed Mustafa'nın miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı G.. Ö..'in 18 ada 19 parsel sayılı taşınmazını ikinci eşi Hilmiye'den olma oğlu davalı Mehmet'e 07.10.2011 devrettiği,davacı temsilcisinin ise işlem tarihinde davacının ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı, yargılama sırasında 09.11.2012 tarihinde davacı öldüğünden yasal mirasçılarının davaya dahil edildiği,mirasçılardan ilk eşi Necibe'den olma çocukları Yılmaz, Nadiye, Aydın, Ruhan ile torunları (ilk eşinden olma ölü oğlu Tayfun'un çocukları) Gença, Zeynep, Muhammed ve M.M. kendilerini vekil ile temsil ettirdikleri,mirasçılardan ikinci eşi Hilmiye ve Hilmiye'den olma müşterek çocuğu Abdullah'ın davanın reddini savundukları,ilk eşinden olma çocuğu mirasçı Yalçın'ın cevap vermediği,davalının ise davacının işlem tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunu savunduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere;davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olaya gelince;Akyazı Asliye (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) Hukuk Mahkemesinin 2011/495 E. ve 2013/227 K. sayılı dosyasında Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan elde edilen rapor gereğince davacının evlilik (22.12.2011) tarihinde ehliyetsiz olduğu belirtilmiştir.Ne varki, ehliyetsizlik yönünden akit tarihi itibariyle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmış değildir. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip bağış (07.10.2011) tarihi itibariyle davacı (muris) G.. Ö..'in ehliyetli olup olmadığının Adli Tıp Kurumundan alınacak raporla saptanması, ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalı Mehmet'in bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.4.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.