MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 23. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/07/2013NUMARASI : 2013/2-2013/318Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne, davalı Tapu Müdürlüğü yönünden husumet nedeniyle reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar M.. O.. ve O.. B.. vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.06.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat S.A ile temyiz edilen davalı Kartal Tapu Müdürlüğü vekili Avukat M.A geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacılar E.. M.. v.d. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi . .. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacılar, 954 ada 10 parsel sayılı taşınmazın, davacıların murisi “... İsmail” adına kayıtlı iken, yanlış veraset belgeleri ve gerçeğe aykırı düzenlenmiş muhtarlık ilmühaberi ile 07.05.1971 tarihinde dava dışı kişiler adına intikal yaptırılarak, aynı gün davalılara satış suretiyle temlik edildiğini, taşınmazın daha sonra imar uygulamasına tâbi tutularak 7246 ada 4 ve 7232 ada 6 sayılı parsellerin oluştuğunu ileri sürerek veraset ilamındaki payları oranında iptal ve adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir. Davalılar Muhammet ve Osman; taşınmazı Almanya’dan vekaletname göndererek sahibinden satın aldıklarını, taşınmazı iyiniyetle iktisap ettiklerini ve iyiniyetli iktisaplarının korunması gerektiğini, davalı Tapu Müdürlüğü vekili ise kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece; taşınmazın intikalinin yolsuz olduğu, davalı Osman ve Muhammet'in de bu durumu bilmeleri gerektiğinden bahisle bu kişiler yönünden davanın kabulüne, davalı Tapu Müdürlüğü bakımından ise husumet nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm kayıt maliki davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 954 ada 10 parsel sayılı taşınmazın kadastro ile ölü olduğu belirtilerek “.. İsmail” adına tespit edildiği, tespitin kesinleşerek 14.6.1948 tarihinde “İsmail” adına tescil edildiği, 07.05.1971 tarih ve 4160 yevmiye numaralı işlem ile “Hasan oğlu Tetik İsmail” mirasçıları ve davalıların bayii dava dışı İsmail Arif Şentürk ve diğerleri adına intikalen tescil edildiği, aynı tarih ve yevmiyeli işlem ile de davalılar M.. O.. ve O.. B.. adına satış nedeniyle 1/2 paylarla tescil edildiği, davacıların; davalıların ./..bayii adına yapılan intikalin yanlış veraset belgesi ve gerçeğe aykırı olarak düzenlenmiş ilmühabere dayalı olarak gerçekleştiğini, tescilin yolsuz olduğunu, taşınmazın mirasbırakanları “Gedik İsmail”e ait olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı, yargılama sırasında “Gedik İsmail” terekesine temsilci atandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece; çekişme konusu taşınmazların öncesini oluşturan 954 ada 10 parsel sayılı taşınmazın kadastro sırasında “Gedik İsmail” adına tespit edildiği, davacıların da “Gedik İsmail”in mirasçıları olduğu, davalılar tarafından davacıların dayandığı Gebze Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2001/1113 Esas, 2002/711 Karar sayılı veraset ilamının iptali istemiyle açılan davanın Üsküdar 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2007/402 Esas, 2008/1043 Karar sayılı kararı ile reddedildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleştiği gözetilerek davalıların bayii olan “Tetik İsmail” mirasçıları adına yapılan intikalin yolsuz tescil niteliğinde olduğunun kabulünde bir isabetsizlik yoktur. Hemen belirtilmelidir ki; 27.12.1939 tarihli ve 11/60 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, intikal ve ferağ işlemleri için tapu idaresine bir ilmühaber verilmesi, intikal işleminin ferağ ve tescil işleminden önce gelmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi, bu işlemlerin aynı anda yürütülmüş olması durumunda da lehine temlik yapılan kişinin iktisabı tapu kaydına dayanıyor demektir.Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. ../...Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarihli l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.Somut olayda; davalıların ikici el konumunda oldukları gözetildiğinde iktisaplarının iyiniyetli olup olmadığı, başka bir ifade ile Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacaklarının belirlenmesi gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki, mahkemece bu konuda yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Hâl böyle olunca; davalıların iktisabının iyiniyetli olup olmadığının ve Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda tarafların tüm delilleri eksiksiz toplanarak açıklığa kavuşturulması, hükme yeterli araştırma ve inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek karar verilmiş olması isabetsizdir. Davalıların temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 16.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.