Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8980 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 7224 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ: ÖZALP ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 02/02/2011NUMARASI: 2009/162-2011/59Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, çekişme konusu 105 ada, 13 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyete tabi olup dava dışı kişilerle paydaş olduğunu, davalıların haklı ve geçerli bir neden olmaksızın taşınmaza yapılaşmak suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürerek elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisile karar verilmesini istemiş, davalılardan C.P. yargılama sırasında ölümü üzerine hakkındaki davadan feragat ettiğini bildirmiştir.Davalı A. P., çekişmeli taşınmazın bir kısmını paydaşlardan N.ile yaptıkları anlaşmaya dayalı olarak kullandıklarını, 30 yıldır kullanımına muvafakat ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuş, diğer davalı H.P. ise herhangi bir savunmada bulunmamıştır. Mahkemece; davalılar A. ve H. P.hakkındaki elatmanın önlenmesi ve yıkım istemlerinin kabulüne, ecrimisil isteğinin reddine, davalı C.P. aleyhine açılan davanın ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.Karar, davalı A.P. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek mahkemece kısa kararda infazı mümkün olmayacak şekilde "davanın kısmen kabulüne" karar verilmiş iken gerekçeli kararda "davalılar A. P. ve H. P. bakımından elatmanın önlenmesine, davalı C.P. bakımından ise feragat nedeniyle davanın reddine, ecrimisil isteğinin reddine, muhdesatların yıkımına" karar verilmek suretiyle kısakarara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasının incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.