MAHKEMESİ : GEBZE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/04/2012NUMARASI : 2010/1-2012/265Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalılardan A..G.. ve M..V.. vekilleri tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.05.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat R..E.. geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davalılar A.. E.. vd. vekili Avukat, davalı E.. B.. vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, dava dışı P..ı İnşaat San. ve Tic. A.Ş. temsilcisi R..K.. ile aralarında 17.08.2008 tarihli “Daire Satış Vaadi” başlıklı sözleşme imzalandığını, sözleşmeye göre, davacıya adı geçenler tarafından yapılacak 124 dairelik inşaattan 12 daire verilmesinin, davacının ise dava konusu taşınmazı vermesinin kararlaştırıldığını, R..K..’nın, davalı A.. E.. isimli şahsı vekil tayin etmesini istediğini, bunun üzerine vekill tayin edilen A..G..'ün 12 parsel sayılı taşınmazını, eşi olan davalı M.. E..’e temlik ettiğini, onun tarafından da diğer davalı E.. B..’a devredildiğini, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu iptali-tescil istemiştir.Davalı M.. E.., davalı A.. E.., vekil sıfatıyla hareket ettiğini, hakkında tapu iptal ve tescil davası açılamayacağını, davalı E.. B.. iyiniyetli olarak rayiç bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davalılar A..G..ve M..V.. yönünden, tapuda malik olmadıkları gerekçesiyle, davalı Emrah yönünden ise iktisabının iyiniyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 12 parsel sayılı taşınmazın davacı M.. Ç.. adına kayıtlı iken, davacının davalılardan A.. E..ir’e Gebze 3. Noterliğinden verdiği 22.08.2008 tarihli ve 20368 numaralı vekâletname kullanılmak suretiyle 25.08.2008 tarihinde vekilin eşi olan davalı M.. E..’e satış suretiyle temlik edildiği, M.. E.. tarafından da dava dışı B..E..’e verilen Kartal 4. Noterliğinin 17.09.2008 tarihli ve 30994 numaralı vekâletname kullanılmak suretiyle davalı E.. B..’a 09.10.2008 tarihinde satış suretiyle aktarıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun (BK) temsil ve vekâlet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1). Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) gözönünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; toplanan deliller ve özellikle davalılardan M.. E..’in 24.02.2012 tarihli duruşmadaki taşınmazın temliki sırasında bedel ödemediği, Rıfat Kaya’nın isteği ile onun yanında çalışan B..E..’e taşınmazı davacı M.. Ç..’e iade etmek için vekâletname verdiği yönündeki beyanları değerlendirildiğinde, davacı adına kayıtlı taşınmazın vekâlet görevi kötüye kullanılmak suretiyle davalı M.. E..’e temlik edildiği anlaşılmaktadır. Esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Öte yandan, davalı son kayıt maliki E.. B..’un; taşınmaz bedelini malik olan kişiye değil dava dışı R..K..’ya açıklandığı şekilde ödendiğini belirtilmesi, malik M.. E..’e nakit para ödemesi olmadığı şeklindeki beyanları nazara alındığında, dava dışı R..K.. ile davacı arasındaki ilişkiyi bildiği, bu durumda iktisabının iyiniyetli olmadığı ve TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma gerekçesine göre; davalılar A..G..ve M.. E..'in yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının REDDİNE, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 22.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.