MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacılar, davalılar ile kardeş olduklarını, muris ...'nın ölmeden önce mallarını çocukları arasında paylaştırarak aralarında bir taksim sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmeye göre 244 ada 8 parsel sayılı taşınmazın muris adına kayıtlı kalması gerekirken 06/06/2006 tarihli resmi akitle davalılar tarafından hile ile iktisap edildiğini ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile veraset ilamındaki payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, murisin ölmeden önce tüm mallarını çocukları arasında pay ederek taksim yoluna gittiğini, rızai taksim nedeniyle davanıın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.Mahkemece, arsa paylaşımına ilişkin taraflarca imzalanan belgede davalı ... ve mirasçı kız çocuklarının imzalarının bulunmadığı, tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırmanın olup olmadığının davacı tarafça ispat edilemediği ve ayrıca malların taksimi halinde mirasçılardan bazılarına çok bazılarına az pay verilmesinin taksimi hükümsüz kılmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Mirasbırakan ...'nın 2011 tarihinde öldüğü, tarafların murisin çocukları oldukları, murisin dava dışı çocuklarının da olduğu, çekişme konusu 244 ada 8 parsel sayılı taşınmaz mirasbırakana ait iken, 6/6/2006 tarihinde satış suretiyle davalılara temlik edildiği kayden sabittir.Her ne kadar mahkemece uyuşmazlık muris muvazaası olarak nitelendirlmiş ise de, dava dilekçesi ve dosya içeriğinden, muris muvazaası hukuksal nedeni mi yoksa hile hukusal sebebine mi dayanıldığı anlaşılamamaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 706., Borçlar Kanunu'nun 213. (Türk Borçlar Kanunu'nun 237.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.05.2015 tarihli 2013/1-2302 E. 2015/1313 K. sayılı kararında " muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımının söz konusu olmadığı, işlemin muvazaalı olması durumunda üzerinden bir zaman geçmesi halinde geçerli hale gelmeyeceği ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği, muris muvazaasına dayalı olarak dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değerlendirilmesi mümkün değildir." görüşü benimsenmiştir.Öte yandan, bilindiği üzere; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Hâl böyle olunca, davacı tarafa, hangi hukuki sebebe dayandığının açıklattırılması, bu açıklamaya göre yukarıdaki ilkeler uyarınca, deliller toplanıp, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken olaya uygun düşmeyen gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.