MAHKEMESİ : DEVELİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/12/2012NUMARASI : 2011/200-2012/851Taraflar arasında birleştirilerek görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne , birleşen davanın ise reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve bir kısım davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 29.04.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar M. Y. vd. vekili Avukat A.Y.G. ile diğer temyiz eden davacılar Y.. Y.. vd. vekili Avukat S.. Y.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalılar A. Y. vd. vekili Avukat, davacı S. Y. vk. Avukat, temyiz edilen diğer davalı asiller gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Asıl ve birleşen davalar ecrimisil isteğine ilişkin olup, davacılar asıl davada 2001 ile 2005 yılları arası için, birleşen davada ise 2006 ile 2010 yılları arası için ecrimisil isteğinde bulunmuşlardır. Mahkemece asıl dava bakımından 50.736,37 TL ecrimisilin bir kısım davalılar A. A.ve M. tahsiline ilişkin olarak verilen karar Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından;''...hükme esas alınan bilirkişi raporunda, dava konusu 17,22,40,42,43,44 nolu parsellerin 5 yıllık ecrimisil bedeli olarak toplam 50.726,37 TL hesaplanmış ise de; taşınmazlarla ilgili yapılan keşfin usulüne uygun yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bilirkişi raporunun hükme esas alınabilmesi için; keşif mahallinde, dava konusu taşınmazların, bilirkişilerce mahkeme heyeti ile birlikte tek tek gezilmesi, parsel krokilerinin zemine uygulanması, ekili olup olmadığı ve hangi ürünün ekili olduğunun saptanması gerekir. Ayrıca, mahalli bilirkişi ve tanıkların da dava konusu her bir parsel hakkında (tek tek) beyanlarının alınması; taşınmazların kimler tarafından kullanıldığı ve nadasa bırakılıp bırakılmadığı hususlarında ayrıntılı bilgilerine başvurulması gerekir. Mahkemece, (usulü dairesince yapılmayan keşif sonucu alınan bilirkişi raporuna dayanılarak) eksik inceleme ve araştırma sonucu, yazılı şekilde hüküm tesisi....'' doğru görülmeyerek bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak asıl davanın kısmen kabulüne, bozma kararından sonra açılan ve eldeki dava ile birleştirilen davanın ise kanıtlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki; hükmüne uyulan bozma ilamında uyuşmazlığın niteliği vurgulanmak suretiyle izlenmesi gereken yol gösterilmiştir.Bilindiği üzere, bozmaya uyan mahkemenin bozma kararında belirtildiği şekilde işlem yapmak ve orada gösterilen doğrultuda hareket etmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bozmaya uyulmuş olmakla taraflar yararına usûli kazanılmış hak doğar. Bu durum kamu düzeni ile ilgili olup göz ardı edilmesi yasal değildir.Asıl davada, mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde; bozma gereğinin tam olarak yerine getirildiğini söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki; bozma kararında açıkça mahalli bilirkişi ve tanıkların dava konusu her bir parsel hakkında (tek tek) beyanlarının alınması, taşınmazların kimler tarafından kullanıldığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiği belirtilmiş olup, mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra mahallinde iki kez keşif yapılmasına karşın mahalli bilirkişi ile davacı tanıkları keşif mahallinde dinlenmemiştir. Ayrıca bozma sonrası yapılan keşifte davalıların tanık listesinde adı bulunmayan M. Ö.dinlenilmesi de doğru değildir.O hâlde, bozma kararında ilk keşif yetersiz bulunup, yeniden keşif yapılması ve mahalli bilirkişi ile tanıkların tek tek beyanlarına başvurularak taşınmazların kimler tarafından kullanıldığının açıklığa kavuşturulması istenildiğine göre, mahkemece bu husus açıklığa kavuşturulmadan karar verilmiş olması isabetsizdir.Birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere, TMK.nun 6 maddesi uyarınca herkes iddiasını ispat ile yükümlü olup, ecrimisil davalarında da işgalin varlığını ve süresini ispat yükü davacı tarafa aittir. Öte yandan, bir davada iddia ve savunmanın kanıtlanması için öncelikle taraflara delilerini bildirmek üzere süre ve imkân tanınması gerekmektedir. Somut olayda; mahkemece davacılar vekiline iddiasını davalılar vekiline ise savunmasını kanıtlamak için süre verilmemiş, delilleri sorulup usulüne uygun bir şekilde toplanılmadan sonuca gidilmiştir.O hâlde, mahkemece birleşen dava bakımından taraflardan delillerinin sorulması,bildirecekleri delillerin usulünce toplanılıp, değerlendirilmesi ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Kabule göre de, her iki dava birleştirildikten sonra davacılar vekili 20.09.2012 tarihli oturumda davalılar A.. Y.., M.. Y.. ve A.. Y.. dışındaki öteki davalılar hakkında herhangi bir davalarının bulunmadığını açıkladığına göre, bu beyan dikkate alınarak asıl ve birleşen davada öteki davalılar bakımından bir karar verilmemiş olması da isabetsizdir. Davacılar ile bir kısım davalılar vekilinin yukarıda açıklanan yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK' nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden taraflar vekilleri için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 29.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.