Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8831 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 5596 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ: KARAMAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 13/03/2012NUMARASI: 2010/174-2012/199Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi aporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Asıl ve birleşen davalar, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1081 parsel sayılı taşınmazın tamamı, 1075 parselin 2/3 payının kayden davacıya ait iken davacı tarafından 23.1.2008 tarihli vekaletname ile vekil tayin edilen davalı S.'ın, 1081 nolu parselin tamamı ile 1075 nolu parselin 2/3 payını 28.1.2008 tarihinde davalı H..a satış suretiyle temlik ettiği, ondanda sırası ile 14.1.2009 tarihinde davalı F..a, 19.2.2009 da davalıD.'a veD.'ın da 1075 parseldeki 2/3 payı diğer davalı Safiye'ye 28.4.2009 tarihinde aynı şekilde tapuda devrettiği anlaşılmaktadır.Davacı, vekaletin kötüye kullanıldığını ve davalılar arasındaki işleminde danışıklı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde (6098 sayılı TBK.nun 506/2) "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; davalılar H...ve F..un yapılan devirlerde para ödemedikleri ve emaneten aldıklarını kabul etmişlerdir, esasen bu husus mahkemeninde kabulündedir. Ancak davalıD.'ın ibraz ettiği tarihsiz ve adi yazılı sözleşmede vekil S.ın tanık olduğu, sözleşme ekinde bulunan senetlerinde S.a ciro edildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, devirlerin yakın tarih aralıkları ile yapıldığı, son kayıt maliki S..nin de baştan itibaren 1075 parselde 1/3 oranında paydaş bulunduğu, resmi akitte de vekil S.ın tanık olarak yer aldığı gözetildiğinde son kayıt maliklerinin el ve işbirliği içerisinde bulundukları görülmektedir.O halde, anılan bu olgular yukarıdaki ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, yapılan temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğinin kabulü gerekir.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.