MAHKEMESİ : ANKARA 25. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/12/2012NUMARASI : 2010/281-2012/546Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi ' raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden paydaşı olduğu çekişme konusu 13833 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 26/378 payının Ankara 46. Noterliği'nden vermiş olduğu 30.01.2007 tarihli vekaletnameye istinaden vekili olan davalı H..İ..tarafından 06.02.2007 tarihinde satış suretiyle diğer davalı eşi H..ya temlik edildiği anlaşılmaktadırDavacı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, davalıların çıkar ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek, eldeki davayı açmış;davalılar, çekişmeli taşınmazı, kooperatif payı ve silah devretmek suretiyle bedelini ödeyerek satın aldıklarını savunmuşlardır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanunu'nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmed. vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; davacı tarafından davalı H..İ.e sırf çekişme konusu taşınmazdaki pay satışı için 30.01.2007 tarihli özel vekaletnamenin verildiği, taşınmazın temlikinden önce düzenlenen 05.09.2005 başlangıç tarihli yazılı kira sözleşmesi uyarınca davacının kiracısı olan dava dışı F. O.nın, dava konusu taşınmazın 06.02.2007 tarihinde temlikinden sonra kira bedellerini 19.03.2007, 24.04.2007 ve 18.05.2007 tarihlerinde davalı H..ya ödediği, davalı yanın tanıklarından Ali Öztürk, "2007 yılının başlarında davacı ile davalıya birlikte gelip, dükkanı H..İ..'in aldığını söylediklerini, bu tarihten sonra "dükkanla H.. İ..'in ilgilendiğini, kiraları da aldığı ..." şeklinde beyanda bulunduğu, davalıların çekişmeli taşınmazı kiraya vermek suretiyle halen tasarruflarını sürdürdükleri, davacının aradan geçen süre zarfında sözü edilen duruma karşı çıkmadığı,eldeki davayı ise; 14.06.2010 tarihinde açtığı dosya kapsamı ile sabittir. Bunun yanında, davalı H. İ.tarafından 17.03.2008 tarihinde Ankara 46. Noterliği'nce düzenlenen kooperatif pay devri sözleşmesiyle S.S.E.Yuvam Konut Yapı Koperatifi'ndeki 10 numaralı bağımsız bölüm üyelik hak ve payının davacıya devredildiği, uzman bilirkişi raporunda, çekişme konusu taşınmazın temlik tarihi olan Şubat 2007 tarihi itibariyle değerinin 40.000 TL olarak saptandığı, davacıya devredilen kooperatif payının 2007-2008 yıllarındaki değerinin ise 40.000-45.000 TL olarak tespit edildiği, davacının 28.03.2007 tarihinde davalı H. İ.adına kayıtlı bulunan Smith Wesson marka tabancanın devri için yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine anılan silahın dava dışı H.. S..e hibe sözleşmesi ile devredildiği,belirtilen olguların davalıların taşınmaz bedelinin ödenme şekline ilişkin savunmalarını doğruladığı,temlikin iradi olduğu, iddianın kanıtlanamadığı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalıların , temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.