Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8655 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 7023 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ : ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/02/2007NUMARASI : 2003/900-2007/63Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakan babaları H..D..’un 5 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 12 ve 17 nolu bağımsız bölümleri oğlu olan davalıya satış suretiyle devrettiğini, ondan da 17 nolu bağımsız bölümün Ş...G..’ye devredildiğini, yapılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olduğunu ileri sürerek, davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalılar, taşınmazların bedelinin ödenerek satın alındığını, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, miras bırakanın paylaştırma kastı olmadığı, temliki işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu, davalı Ş..’ın da iyiniyetli olmadığı gerekçeleri ile 17 nolu bağımsız bölüm yönünden davanın kabulüne, 12 nolu bağımsız bölümün ise muris tarafından temlik edilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimiraporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 17 nolu bağımsız bölümün, miras bırakan tarafından satış yoluyla davalılardan S...D....temlik edilmesinin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğu mahkemece belirlenmek suretiyle davanın bu parsel yönden kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Ancak ikinci el konumunda bulunan son kayıt maliki Şaban yönünden tek tanık ifadesine itibar edilerek iyiniyet yönünden yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya elverişli olduğu kabul edilemez.Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetinikorumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca, hükme elverişli olacak şekilde taraf delillerinin toplanarak davalı Ş...iyiniyetli olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayanarak hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, davada pay oranında iptal ve tescil istenildiği halde dava konusu edilmeyen paylar yönünden dava dışı mirasçılara da pay verilmiş olması isabetli değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.9.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.