Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8606 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 4380 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : TEKİRDAĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/03/2012NUMARASI : 2011/7-2012/62Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.05.2013 Salı günü saat 9.55 te daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Dava; hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kat irtifakı kurulu, 1692 ada, 109 parsel sayılı taşınmazda yer alan 3 nolu bağımsız bölümde davacıların müşterek mülkiyet üzere, 2 nolu bağımsız bölümde de davalının tam mülkiyet üzere malik olduğu, davaya konu 3 nolu bağımsız bölümün, davalı tarafından 29.05.2008 tarihli satış akdi ile davacılara 1/2'şer payla temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacılar dava dilekçesinde; resmi akdin yapılması sırasında kat irtifakı kurulu taşınmazda ikinci normal kattaki 3 nolu bağımsız bölümün satışının yapıldığının söylendiği ve bayii olan davalının hileli davranışları sonucu ikinci normal kattaki 3 nolu daireye yerleştirildikleri halde, Tekirdağ Sulh 1. Hukuk Mahkemesinin 2010/76 Değişik İş dosyası ile yaptırılan tespitte ise üçüncü kattaki (çatı katı) 3 nolu bölümün temlik edildiğinin ortaya çıktığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki; yargılama sırasında keşfen belirlenen değer üzerinden harç tamamlanmadığına göre dava dilekçesinde gösterilen ve harcı tamamalanan bu değer üzerinden, davada kendisini vekil ile temsil ettiren davacı yararına avukatlık parasına hükmedilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davalının temyiz itirazlarına gelince;Öncelikle belirtilmelidir ki; hakim davacının bildirdiği maddi olay ve netice-i taleple bağlı ise de, cereyan eden maddi olayda hangi hukuki sebebin nazara alınacağı, diğer bir deyişle hukuksal nitelemeyi yapmak ve olaya uygulanacak yasa maddesini bularak uygulamak hakimin yetkisi gereğidir. Bu nedenle, hukuki neden yanlış ya da hiç gösterilmemiş olsa bile mahkemece, uygun hukuki neden bulunarak bir karar verilmesinde zorunluluk vardır.Gerçekten de, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre davada hata hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Esasan mahkemece, davada dayanılan maddi olaylara göre hukuki nitelendirme hata olarak değerlendirilmiştir. Bu durumda; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; 818 sayılı Borçlar Kanunu 24. maddesinde (6098 sayılı Borçlar Kanununun 31. maddesi) esaslı hatanın tanımı yapılmamış, anılan maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 25. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 34. maddesi ) ve Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 26. maddesinde (6098 sayılı Borçlar Kanunu 35. maddesinde) öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille ispat edilebilir. Hak düşürücü süreyi düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 39. (818 sayılı Borçlar Kanununun 31. ) maddesi '' yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır'' hükmünü içermektedir. O halde, hak düşürücü sürenin geçmiş olması halinde mahkemece işin esasının incelenemeyeceği ve salt bu nedenle davanın reddine karar verileceği kuşkusuz olup, sürenin mahkeme tarafından resen dikkate alınıp incelenmeside yasal bir zorunluluk bulunmaktadır.Ne var ki; mahkemece davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı konusunda bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleme olanağı bulunmaktadır.Hal böyle olunca, öncelikle davacıların ıttıla tarihinin kuşkuya mahal vermeyecek şekilde belirlenmesi, buna göre davanın süresinde açılıp açılmadığının değerlendirilmesi, süresinde ise hata iddiaları yönünden yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda bir inceleme ve araştırma yapılması, taraf delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.