MAHKEMESİ: GAZİANTEP 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 10/06/2011NUMARASI: 2010/259-2011/370Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava; sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece;son kayıt maliki davalının kötüniyetli olduğunun kanıtlanamadığı T.M.K.'nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden ve eksiğin tamamlatılması yoluyla getirtilen Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının hazırlık soruşturması evraklarından; davacının 09/09/2009 tarihli satış akdi ile iktisap ettiği çekişme konusu 110 ada, 50 parsel sayılı taşınmazın, dava dışı R. K.adlı kişiye 19/10/2009 tarih ve 17259 yevmiyeli akitle temlik edildiği, anılan tarih ve yevmiyeli akitte satıcı konumundaki davacının imzasının yer almadığı, daha sonra yevmiye defterinde görülen ancak Tapu sicil Müdürlüğünde bulunamayan 26/02/2010 tarih, 2579 yevmiyeli resmi senet kapsamında dava dışı A.Y.a ve ondan da daha önce temlik silsilesinde kullanılan 19/10/2009 tarih ve 17259 yevmiyeli akitle R.K.adına olan kaydın tekrar canlandırıldığı, anılan temliklere ilişkin resmi senetler yevmiye defterinde yer aldığı halde Tapu Sicil Müdürlüğünde bulunamadığı, bilgisayarda izlenen mal sahipleri sicilinde bu kayıtların görülmediği, tapu kütüğündeki tescillerin numarası konulmamış tashihler ile terkin edildiği, en son 01/04/2010 tarihli akitle davalı İ.S.'ye temlik edildiği, son temlike ilişkin döner sermaye dekontu olmasına rağmen tapu harcının ödenmediği anlaşılmaktadır.Bu durumda, ilk akitte davacının imzası yer almadığından bu akdin geçerli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Ancak ilk elden satın alan eldeki davanın davalısı ediniminde iyi niyetli ise bu edinimin korunacağı da kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (re'sen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca; son kayıt maliki konumunda davalının ediniminde iyiniyetli olup olmadığının yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırılması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri tüm delillerin toplanması, gerek ceza soruşturmasına dair hazırlık evraklarının, devamında açılan ceza dava dosyasının gerekse müfettiş raporlarının birarada değerlendirilmesi, davalının Tapu Sicil Müdürlüğündeki sahtecilik eylemi yapan kişilerle ilişkisi olup olmadığının, iyi niyetli olup olmadığının, bir başka ifadeyle Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacının, bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.