Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8550 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 5037 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : KARTAL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/05/2011NUMARASI : 2011/83-2011/195Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 117 ada 299 parsel B Giriş 1. kat 22 bağımsız bölüm nolu mesken nitelikli taşınmazın 3. kişiden alım yoluyla 27.10.1999 tarihinde tarafların miras bırakanı adına kayıtlı iken, murisin ½ payını 19.10.2005 tarihinde bizzat, kalan ½ payını ise 02.03.2006 tarihli vekaletnameyle tayin ettiği vekili aracılığıyla 08.03.2006 tarihinde davalı eşine satış suretiyle temlik ettiği; Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 4. İhtisas Kurulu tarafından miras bırakanın 08.03.2006 tarihinde hukuki ehliyetine haiz olduğunun bildirildiği anlaşılmaktadır.Öte yandan; miras bırakanın evli ve çocuksuz olarak 16.07.2006 tarihinde ölümüyle mirasçılarından anne ve babası olan davacıların, anılan temliki işlemlerin ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenleriyle geçersiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları; davalının, çekişmeli taşınmazın 27.10.1999 tarihinde 3. kişiden alımında satış bedelini kendisinin ödediğini, ancak işlerinin yoğunluğu nedeniyle tescilin muris adına yapıldığını ve bilahare miras bırakanın da bu nedenle kendisine temlik ettiğini belirterek davanın reddini savunduğu; davacılardan İ.’nin yargılama sırasında ölümü üzerine Nedim dışındaki mirasçılarının davayı takip ettikleri, hükmüne uyulan bozma kararı sonrasında mirasçı N.’in davaya katılmak istemediğini ancak diğer mirasçıların davayı yürütmelerine muvafakat ettiğini bildirdiği görülmektedir.Hemen belirtilmelidir ki, Adli Tıp raporu ile miras bırakanın hukuki ehliyetine haiz olduğu belirlendiğine göre, davada dayanılan diğer hukuki sebep olan muris muvazaasının üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazın 3. kişiden satın alındığı 27.10.1999 tarihinden iki gün önce 25.10.1999 tarihinde davalının kendi banka hesabından temin ettiği 18.000.000.000 TL.sını miras bırakanın banka hesabına havale ettiği, bunun da davalının savunmasını doğruladığı, kaldı ki, miras bırakan B.’in anne ve babasından mal kaçırması için bir nedeninin de bulunmadığı, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı açıktır.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı HMK.nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.