Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8501 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20104 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : AKHİSAR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/06/2013NUMARASI : 2012/176-2013/387Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Davacı; miras bırakan babası Kemal Kocaman'ın taşınmazını, eşi Z.K. temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, öte yandan miras bırakanın akli dengesinin yerinde olmaması sebebi ile intikal sırasında ehliyetsiz olduğunu, muris Z.yine mal kaçırma kastı ile eşinin devrettiği taşınmaz ile birlikte toplam iki parça taşınmazı ile bankalardaki paralarını davalıya vasiyet ettiğini ileri sürerek, 12.03.2012 tarihinde eldeki davayı açmıştır.Mahkemece, davacının her iki miras bırakanın tek mirasçısı olduğu, çekişmeye konu taşınmazların muris Kemal tarafından eşi Z.temlik etmesi neticesinde davacının miras hakkı yönünden bir kaybının olmadığı ve eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kök miras bırakan K.K. kat irtifakı kurulu 690 ada 41 parseldeki davaya konu 2 nolu meskenini 22.11.1999 tarihinde eşi olan ve kendisinden sonra ölen Z. K. ölünceye kadar bakma akti ile devrettiği, Z. K. da bu taşınmaz ile birlikte kendisine ait çekişmeye konu 3077 parsel sayılı taşınmazını Akhisar 3. Noterliğince tanzim edilen 23.06.2004 tarih ve 4005 yevmiye numaralı vasiyetname ile davalı vakfa vasiyet ettiği, 1927 doğumlu miras bırakan Kemal'in 10.12.1999 tarihinde, Zihniye'nin ise 05.12.2011 tarihinde öldükleri, geride mirasçı olarak davacı çocuklarının kaldığı, Zihniye'nin vasiyetnamesinin Akhisar Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2011/2038 Esas, 2012/290 Karar sayılı dosyasından 21.02.2012 tarihinde açılıp okunduğu anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki; davacının, eldeki davayı açtığı aynı gün, miras bırakan annesi Zihniye'ye ait vasiyetnamenin iptali hususunda da dava açtığı ve Akhisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 08.06.2012 tarihli, 2012/95 Esas, 2012/319 sayılı kararı ile Akhisar 3. Noterliğinin 23.06.2004 tarih, 4005 yevmiye numaralı muris Z. K. ait vasiyetnamenin iptaline karar verildiği ve kararın temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince de onanarak 25.02.2013 tarihinde kesinleşmesi üzerine, davacının Z. K. tek mirasçısı olması sıfatıyla davaya konu yapılan her iki taşınmazın tamamına malik olması sebebi ile davanın konusunun kalmadığı açıktır.Bilindiği üzere; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 326/1. maddesi hükmü gereğince; Kanunda yazılı haller dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Aynı yasanın ''Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri'' başlıklı 331. maddesi ile de; Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, hakimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceği düzenlenmiştir. O halde, davanın açıldığı tarih itibariyle haklılık durumunun belirlenmesi bakımından davacının iddiaları üzerinde durularak araştırma ve inceleme yapılması gerektiği kuşkusuzdur. Ne var ki; mahkemece bu yönde bir araştırma ve inceleme yapılmadan yargılama giderleri ile bu giderlerden sayılan vekalet ücretinden davacının sorumlu tutulduğu görülmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152 - 1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Önem derecesine göre, bu nedenlerin sırayla araştırılması gerekir. Ancak nedenler arasında ehliyetsizlik iddiasına da dayanılmış olması halinde kamu düzenini ilgilendirdiğinden öncelikle ehliyetsizlik hukuksal nedeni üzerinde durulmalıdır. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. O halde, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi ve 2659 Sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri hükümleri gereğince 4. İhtisas Kurulundan akit tarihi itibariyle miras bırakan Kemal Kocaman'ın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise muvazaa iddiası üzerinde durularak, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumunun belirlenmek suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı biçimde karar verilmiş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.