MAHKEMESİ : KARAİSALI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/05/2011NUMARASI : 2009/196-2011/174Taraflar arasındaki davadan dolayı Karaisalı Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 3.5.2011 gün ve 2009/196 esas 2011/174 karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 14.12.2011 gün ve 10855-12695 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacılar vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, yolsuz tescil nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Dosya kapsamına göre, dava konusu 305 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 02.12.1986 tarihinde yapıldığı ve 18.02.1988 tarihinde kesinleştiği, tespitin senetsizden zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak A.oğlu M. S.adına yapıldığı, 04.06.2008 tarihinde S. oğlu M.S.’ın bu tapu kaydında geçen M.S.’ın kendisi olduğunu, ancak baba adının yanlışlıkla S.olarak yazıldığını ileri sürerek, tapu kaydının düzeltilmesi için Karaisalı Sulh Hukuk Mahkemesinde bir dava açtığı ve bu dava sonunda S.oğlu M. S.’ın iddiasını ispatladığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Dosya arasında bulunan Karaisalı Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.09.2008 gün ve 2008/412-632 sayılı dosyasının incelenmesinden, celbedilen nüfus kaydında A. oğlu M. S. ile S.oğlu M. S.’ın adlarına ayrı ayrı nüfus kayıtlarının gelmesine ve kolluk araştırmasında bu iki şahsın aynı kişi olmadıklarının belirtilmesine rağmen mahallinde keşif yapılmadan dinlenen tek tanık beyanına itibar edilerek davanın kabulüne karar verildiği ve kararın bu şekilde 02.12.2008 tarihinde kesinleştiği görülmektedir. Davacı sözü edilen bu ilamın davalı S. oğlu M.S.’ın hileli davranışlarla mahkemeyi hataya düşürerek alındığını ve dolayısıyla kaydın yolsuz tescil niteliğinde olduğunu iddia ederek eldeki davayı açmıştır. Her ne kadar davalı hak düşürücü sürenin geçtiğini ileri sürmüşse de, davacının iddiası kadastro sonrası yapılan yolsuzluğa dayalı olduğundan, burada 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı açıktır. Dairenin bozma ilamındaki, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporuna göre dava konusu taşınmazın sazlık niteliğinde olduğundan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu, ancak davada Hazine taraf olmadığından 3402 sayılı Yasanın 30.maddesinin uygulanma imkanının bulunmadığından çekişmenin taraflar arasında çözülmesi gerektiğine ilişkin tespitler doğru ve yerindedir. Buna karşılık, Daire kararında davacının dava konusu parselin (A) ile gösterilen 3000 m²'lik bölümünde irsen ve eklemeli olarak zilyet olduğu gerekçesi ile bu kısmın tapusunun iptali ile davacı adına tescili gerektiği gerekçesi ile bozma sevkedilmiş ise de; açılan davanın zilyetliğe dayalı bir dava olmadığı, bilakis yolsuz tescil iddiasına dayalı, ve tapudaki ismin düzeltilmesi istekli tapu iptali ve tescil davası olduğu, bu durumda zilyetlik iddiasına dayalı olarak açılan kısmi iptal ve tescil talebinin bulunmadığı gibi 1086 sayılı HUMK'nun 74/(6100 s.HMK'nun 26.) maddesinde açıklanan taleple bağlılık kuralı da dikkate alındığında bozma kararının bu yönden isabetli olmadığı karar düzeltme aşamasında yeniden yapılan inceleme sırasında anlaşılmış olduğundan, davacı vekilinin karar düzeltme talebinin bu gerekçelerle kabulüne, Dairenin 14.12.2011 gün ve 2011/10855-12695 sayılı kararının ortadan kaldırılmasına, davanın tümden kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi doğru olmadığından yerel mahkemenin 3.5.2011 tarih 196-174 sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 s. HMK'nun geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 440. maddesi hükmü gereğince BOZULMASINA, 05.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.