MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 09/03/2005NUMARASI : 2004/633-2005/97Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu ..ada ... parsel sayılı taşınmaza, davalı tarafından bina yapılmak suretiyle, müdahale edildiğini ileri sürüp, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.Davalı, duruşmaya gelmemiş, bir cevap vermemiştir.Mahkemece, müdahale olgusunun keşfen saptandığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, tebligat gideri karşılanmadığından duruşma isteği reddedilip, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; özellikle davalının temyiz aşamasında ibraz ettiği belgelerden, davalının yurt dışında bulunduğu, kararın davalıya usulüne uygun tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi,iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. HUMK'nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme,tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tüzüğü hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı,tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, kanun ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kural olarak tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen son adresinde yapılır. Ancak tebliği alacak kişinin müracaatının bulunması, kabulü koşuluyla her yerde yapılabilir. (Teb.K.M.lO) Tebligatı,tebliğ muhatabı adına almaya yetkili kimseler yasayla ayrıca belirtilmiştir. Bunlar; vekil, yasal temsilci, tüzel kişinin organları, kıta komutanları, amir ve memurlar,aynı çatı altında oturan aile bireyleri, hizmetcileri, daimi memurları vs. kimselerdir. Kendisine tebligat yapılacak kimse geçici olarak adresinde bulunmazsa tebligat kendisiyle birlikte oturan aile efradına yapılır.(Teb.k.m.16) Aile efradı kavramı ğeniş anlamda aileyi kapsamaktadır.(MK.m.367) buna göre, karı-koca,hısım ve evlatlık gibi birlikte oturan kimseler aile efradı sayılır. Buna sıhri hısımlık da dahildir. Bütün bunların yanında tebligatın geçirliliği için, tebligi alacak kişinin o aile ile birlikte oturmuş, orayı adres olarak seçmiş olması da zorunludur. Somut olaya gelince; yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde bir değenlendirme yapıldığında, davalıya dava dilekçesinin ve kararın usulüne uygun tebliğ edildiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Bu durumda, davalının temyiz itirazlarının süresinde olduğunun kabulü zorunludur.Öte yandan, naksanın tamamlatılması yoluyla getirtilen belgelerden, çekişmeli taşınmazın davacı tarafından dava dışı Burhan Balaharlı'ya temlik edildiği anlaşılmaktadır.Dava açıldıktan sonrada sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu malın veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği,hak sahibi veya malik olmanında doğal bir sonucudur.Usul Hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş HUMK.nun l86.maddesinde dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki halinde yapılacak usulü işlemler düzenlenmiştir.Söz konusu madde hükmüne göre iki taraftan biri dava konusunu (müddeabihi) bir başkasına temlik ettiği takdirde diğer taraf seçim hakkını kullanmakta dilerse temlik eden ile olan davasını takipten vazgeçerek davayı devralan kişiye yöneltmekte, dilerse davasına temlik eden kişi hakkında tazminat davası olarak devam edebilmektedir. Kendiliğinden (resen) gözetilmesi zorunlu bulunan bu usul kuralına göre,mahkemece diğer yana seçimlik hakkı hatırlatılarak davaya hangi kişi hakkında devam edeceği sorulmalı,sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Hal böyle olunca; öncelikle taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra taraf delillerinin toplanarak işin esasına girilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davalının, temyiz itirazları bu nedenle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.9.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.