MAHKEMESİ: EDİRNE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 04/02/2013NUMARASI: 2011/77-2013/28Yanlar arasında görülen muarazaanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, eski hale getirilmesi ve gerekli önlemlerin alınarak muarazanın giderilmesini isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davacılar vekilinin 22.02.2013 tarihli hataların düzeltilmesi istemli dilekçesinde, kararın 6, 7 ve 9 numaralı fıkralarında müvekkilleri lehine hükmedilen vekalet ücretinin nisbi yerine maktu olarak belirlendiğini, davalı yararına 10 numaralı fıkrada karar altına alınan vekalet ücretinin hatalı olduğunu ve kararın 12. ve 14. fıkralarında hüküm altına alınan yargılama gideri hesabının da açık olmadığını belirterek 6100 sayılı HMK (Hukuk Muhakemeleri Kanunu)'nun 304. maddesi uyarınca bu nevi yazı ve hesap hatalarının tashihen düzeltilmesini istenmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden davanın hem doğrudan müdahale hem de komşuluk hukukundan kaynaklanan zararınn giderilmesi istemiyle açıldığı, bir kısım davacıların paydaş, bir kısım davacıların ise tam malik oldukları, davalının davacılara ait taşınmazlara komşu 799, 800, 813 ve 822 parsellerde kum ocağı işlettiği, yargılama sırasında bir kısım davacıların davalarından feragat ettikleri, davalının da kısmen müdahalesini sona erdirdiği ve yeterli sağlık koruma bandını oluşturduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK'nun 304. maddesi hükmü uyarınca tashih ile ancak, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ ediilmiş ise hakim tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Kanun maddesinde açıkça ifade edildiği üzere tashih kararı ancak açık yazı ve hesap hataları için başka bir deyişle maddi hata niteliğinde olup hükmü değiştirmeyen hatalar için öngörülmüş bir yoldur.Somut olayda, mahkeme hükmünün 10. fıkrasında nisbi vekalet ücretinin davacı M. Ç. ve H..Y..'dan alınarak davalıya verilmesine karar verilmişken, 23.02.2013 tarihli tashih kararı ile nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak sözü edilen davacılara verilmesine karar verilmiştir. Yine mahkeme hükmünün 12 ve 14. fıkralarında davacılar ve davalı tarafından yapılan yargılama masrafları bakımından davalı lehine hülküm kurulmuşken, tashih kararı ile davalı aleyhine, davacılar lehine hüküm kurulmuştur. Değinilen hususlar tashih kararı ile düzeltilebilecek açık hata niteliğinde olmayıp hükmün değiştirilmesi niteliğindedir.Hal böyle olunca, mahkemenin sözü edilen ilkelere uymayan 23.02.2013 tarihli tashih kararının yukarıda açıklanan sebeplerle ortadan kaldırılmasına karar verilerek diğer temyiz itirazlarının incelenmesine geçildi;Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, 1086 sayılı HUMK'nın 388, 6100 sayılı HMK'nın 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 1086 sayılı HUMY'nın 389., yine 6100 sayılı HMK.'nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.Ne varki, uygulamada 1086 sayılı HUMY'nın 381.maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK.'nın 294.maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Somut olayda, mahkemenin 04.02.2013 tarihli kısa kararında davanın, bir kısım taşınmazlar yönünden tamamen, bir kısmı yönünden de kısmen konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği ve bu karar uyarınca 6100 sayılı HMK'nun 331/1 maddesi gözetilerek davanın açıldığı tarihte tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği halde gerekçeli kararda bu kurala aykırı olarak ve kısa kararla çelişecek şekilde yargılama giderleri ve bu giderlerden olan vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir.Hal böyle olunca, bir kısım taşınmazlar yönünden davanın tamamen, bir kısmı yönünden de kısmen konusuz kaldığı, bir kısım davacıların da davadan feragat ettikleri gözetilerek kabul ve ret oranının belirlenmesi, konusuz kalan davalar yönünden dava açıldığı tarihte tarafların haklılık durumları dikkate alınarak yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.5.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.