Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8458 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 5690 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL 16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 20/11/2012NUMARASI : 2010/421-2012/478Yanlar arasında görülen ecrimisil, elatmanın önlenmesi davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre çekişme konusu 325 ada 10 parsel sayılı taşınmazda davacı C..in 15/140 pay, diğer davacıların 9/140'ar pay ile paydaş oldukları, taşınmazda davalı S.'ın dava tarihinde herhangi bir mülkiyet hakkı bulunmadığı ancak davadan sonra 24.06.2011 tarihinde pay satın alarak 3/35 pay oranınnda paydaş olduğu, davacıların dava konusu taşınmazda bulunan 1 nolu dairenin davalı G..2 nolu dairenin ise davalı S... tarafından işgal edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları ancak yargılama sırasında davalı G..'nin müdahaleye son verdiği anlaşılmaktadır.Dava konusu 10 parsel sayılı taşınmazın 3/35 payı davalı S..adına kayıtlı olduğuna göre artık bu davalıya karşı açılan el atmanın önlenmesi davasında paylı mülkiyet hükümlerinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.Bilindiği üzere paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanun'nun (TMK) 706, Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237 ve Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " ahde vefa" kuralının yanında MK'nun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, MK'nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.Somut olayda, dava konusu taşınmazda davalı S.dava tarihinden sonra pay satın alarak paydaş olduğundan mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda bir araştırma yapılması gereklidir. Davalı G..'ye karşı açılan el atmanın önlenmesi davasında ise dava sırasında davalı G.'nin taşınmazı boşalttığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı G.yönünden dava konusuz kaldığı halde mahkemece bu husus dikkate alınmaksızın davanın reddedilmiş olması isabetsizdir.Davacı tarafın ecrimisile yönelik temyiz itirazlarına gelince; davalı S.tarafından daha önce satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasının reddine ilişkin kararın 25.04.2008 tarihinnde kesinleştiği, davalı G..nin açtığı satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davasının da reddedildiği ve 06.03.2009 tarihinde kesinleştiği anlaşıldığına göre tapu iptal ve tescil davalarının kesinleştiği tarih itibariyle davalıların haksız ve kötüniyetli olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda tapu iptal ve tescil davalarının kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar olan dönem için ecrimisile hükmedilmesi gerekir. Hal böyle olunca, el atmanın önlenmesi davası yönünden davalı S..'ın paydaş olduğu gözetilerek yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda paylı mülkiyet hükümlerinin göz önünde alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi, davalı G.yönünden konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi ve dava açıldığı tarihte tarafların haklılık durumları dikkate alınarak yargılama giderlerine hükmedilmesi, ecrimisil davasında ise tapu iptal ve tescil davalarının kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar ecrimisile hükmedilmesi gerekirken değinilen hususlar gözardı edilmek suretiyle yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.5.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.