MAHKEMESİ : MANİSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 13/12/2011NUMARASI : 2010/371-2011/410Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 3.7.2012 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat D.E.geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil birleşen dava muvazaalı olarak temlik edilen araç kaydının pay oranında iptali ile sicil oluşturulması, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkin olup,mahkemece asıl ve birleşen davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 485 ada 23 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölüm ile 487 ada 20 parsel sayılı taşınmazdaki 6 nolu bağımsız bölümün miras bırakan R.A.tarafından 23.12.2009 tarihinde davalı M.'ya satış suretiyle devredildiği, bu davalının da taşınmazları 04.03.2010 tarihinde davalı E.'e sattığı, miras bırakan R.'nin 1070 ve 1025 parsel sayılı taşınmazlarını 28.01.2010 tarihinde diğer davalı E.'e satış yoluyla temlik ettiği, keza birleşen davada dava konusu edilen .... plaka nolu aracında 19.01.2010 tarihli araş satış sözleşmesi ile miras bırakan R.tarafından davalı M..'ya satıldığı anlaşılmaktadır.Davacı, miras bırakan tarafından yapılan tüm temliklerin kendisinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213.(6098 sayılı T.B.K. 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; miras bırakanın yurt dışında çalışıp emekli olduğu, ekonomik sosyal ve sağlık güvencesinin bulunduğu, mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalılardan M.'nın ilk eşten olma oğlu, davacı S.nin ise murisin 3. eşi olduğu, S. ile muris R.'nin 2008 tarihinde evlendikleri ve kısa süre sonra aralarının açıldığı ve ayrı yaşadıkları buna bağlantılı olarak, temlik tarihinden önce S.tarafından R.aleyhine nafaka davasının açıldığı ve temliklerin de o tarihten sonra gerçekleştirildiği, ilk el durumunda bulunan M.'ya temlik edilen çekişme konusu 23 ve 20 parsel sayılı taşınmazlardaki bağımsız bölümlerin diğer davalı E.'e devredildiği, her ne kadar M.'ya yapılan temlikler sebebiyle muris hesabına bir miktar para yatırılmış ise de, anılan paranın aynı gün çekildiği muvazaalı işlemin kamuflajı amaçlı bu işlemin gerçekleştirildiği olguları yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde davalı M.'ya yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir. Ancak, M.kendisine temlik edilen taşınmazları diğer davalı E.'e devretmiş olup, E.'in ediniminde iyi niyetli olması halinde üzerindeki sicil kaydının korunacağı oysa, mahkemece bu yönde yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya elverişli olduğunun söylenemeyeceği, zira taşınmazları E.'in temellük etmesine karşın kimin kullandığı yönünde bir araştırma yapılmadığı, diğer taraftan resmi akitte gerek M.'nın gerekse E.'in keza E.'in “adreslerinin H.” olarak gösterildiği ve bu şekilde aynı yerde mukim oldukları tespit edilmekle beraber taşınmazların kim veya kimler tarafından kullanıldığının açıklığa kavuşturulmadığı da görülmektedir.Öte yandan,miras bırakanın davalı M.'ya yapmış olduğu araç temliki bakımından muris muvazaası hukuksal nedeninin hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmasa da, anılan temlik yönünden Borçlar Kanununun 18 .madde hükmü uyarınca temlikin muvazaalı olduğunun anlaşılması halinde hukuken hüküm ifade etmeyeceği de tartışmasızdır.Nevarki, mahkemece aracın temliki bakımından da genel muvazaa yönünden yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olduğu söylenemez.Hal böyle olunca; yukarıda belirlenen ilkeler çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olaması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2011 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 900.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 3.7.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.