MAHKEMESİ : AYDIN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/03/2010NUMARASI : 2008/370-2010/79Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 33 parsel sayılı taşınmazdaki 9 nolu bağımsız bölümün satış işlemi sırasında alıcı A. Ö. vekili olan davalı T.’ın kandırması ile aynı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümü de davalı T.a satış suretiyle temlik ettiğini, tecrübesizliğinden ve güveninden faydalanarak hile suretiyle taşınmazı devralan davalı T.’ın muvazaalı olarak yeri akrabası olan davalı N.’a, onun da birlikte iş yaptıkları diğer davalı S.’e satış suretiyle temlik ettiğini, davalıların birlikte hareket eden kişiler olduklarını ileri sürüp tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalılar, dava konusu taşınmazın temlikinin davacının iradesi ile yapılan gerçek satışlar olduğunu, iddiaların doğru bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, davacının iddialarını yazılı delile ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 10 nolu bağımsız bölümü davacının 03.09.2007 tarihli akitle davalı T.’a, onun da, aynı bağımsız bölümü 29.07.2008 tarihli akitle akrabası davalı N.’a, onun da aynı yeri 31.07.2008 tarihli akitle birlikte iş yapılan davalı S.’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı, anılan temliklerin aynı zamanda vekili olan davalı T.’ın kendisini kandırması sonucu gerçekleştiğini, diğer davalılar arasındaki satışların da muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, hile hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Hemen belirtmek gerekir ki, olayları bildirmek taraflara, hukuki tavsifi yaparak uygulanacak kanun hükmünü tespit ve tatbik etmek hakime aittir.Bilindiği üzere; hile,genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan,hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir. Somut olaya gelince; mahkemece, iddianın mutlak yazılı delille ispatı gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde iddianın yazılı belge olmasa bile her türlü delille kanıtlanması olanaklıdır. Ne var ki, mahkemece yanılgılı düşünülerek davacının tanıkları dinlenmemiş, tanık dinletme isteği reddedilmiştir.Öyle ise, davacının temyizi itirazları yerindedir Kabulü ile Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.7.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.