MAHKEMESİ : ÇEŞME ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/06/2009NUMARASI : 2006/420-2009/165Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanın mal kaçırmak amacıyla 1301 parseli ve 1309 parselin 2/4 payını çocukları davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, satışların gerçek olmadığını ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı A. dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, iddiaların doğru olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. Diğer davalı P. yargılamaya katılmadığı gibi davaya cevap da vermemiştir. Mahkemece, çekişme konusu 1301 parsel sayılı taşınmazın davalı A.’ye temlikinin gerçek satış olduğu, 1309 parsel sayılı taşınmazdaki davalı Penbe’ye pay temlikinin ise muvazaalı bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne varki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Değinilen ilke ve yasa hükümleri göz ardı edilerek kısa kararda, davanın kısmen kabulüne denmekle yetinilip, gerekçeli kararda, davanın kısmen kabulüne, 1301 parsel yönünden davanın reddine, 1309 parsel yönünden davalı P.S. adına kayıtlı 2/4 payın tapu kaydının iptali ile bu payın veraset ilamı uyarınca M. E.mirasçıları 5/20 payın eşi Ş. 3/20’şer payın P., M.N.A.N. adlarına ayrı ayrı tapuya kayıt ve tesciline denilmek suretiyle, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre, işin esasının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.7.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.