MAHKEMESİ : SİNCAN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/02/2013NUMARASI : 2009/255-2013/41Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde Duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.04.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat gelmedi, temyiz edilenler vekili Avukat Ç. Y.geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, mirasbırakanın kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından çekişme konusu 21 ve 526 parsel sayılı taşınmazlara hasren temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1928 doğumlu muris T.Ç. 03.09.1999 tarihinde öldüğü, eşi kendisinden önce 1995 yılında vefat ettiğinden davacı kızları ile davalı oğlunun mirasçı olarak kaldıkları, murisin maliki olduğu 14, 240, 739 ve 780 parsel sayılı taşınmazlardaki payları ile 810 parsel sayılı taşınmazın tamamını 06.11.1986 tarihli akitle ve satış suretiyle davalı oğluna temlik ettiği, 21 ve 526 parsel sayılı taşınmazlarını ise 12.12.1996 tarihinde yine satış suretiyle davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar, mirasbırakan tarafından yapılan tüm temliklerin kız çocuğu olan kendilerinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, davalı ise; iddianın doğru olmadığını, murisin 1996 yılında yeniden evlenmek istediğini, talip olduğu hanımın evlenmek için bir daire istemesi üzerine 21 ve 526 parsel sayılı taşınmazları kendisine satarak, aldığı bedel ile imam nikahlı eşine daire aldığını savunmuştur.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın Sincan/ Anayurt köyünde tarlalarının bulunduğu, ancak felç geçirdikten sonra bunların davalı oğlu tarafından ekilip biçildiği, muris ile davalının buradan elde edilen gelir ile geçindikleri ve birlikte oturdukları, bu dönemde murisin tekrar evlenmek istemesi üzerine Hatice T. isimli kişiye 04.11.1997 tarihinde bir daire satın alındığı, bu dairenin Sincan'da bulunduğu, murisin ölünceye kadar bu evde adı geçen kişiyle birlikte yaşadığı, mahkemece yapılan keşifte anılan dairenin satın alındığı tarihteki değerinin 14.000,00 TL olarak saptandığı, çekişmeli 21 ve 526 parsellerin temlik tarihindeki toplam değerlerinin ise 13.289,00 TL olarak belirlendiği anlaşılmakta olup, tüm bu hususlar özellikle davacı tanığı Dede K. murisin ilk eşinin sağlığında oğluna yaptığı devirlerin bağış niteliğinde olduğu, sonraki temliklerin ise oğlunun kendisini evlendirmesi nedeniyle yaptığı yönündeki beyanı, yine davalının savunmasını doğrulayan davalı tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu 21 ve 526 parsellerin davalının murisin birlikte yaşadığı eşine aldığı evin bedeli karşılığında devredildiği ve dolayısıyla murisin diğer mirasçılarından mal kaçırma amacıyla bu temlikleri yapmadığı anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, çekişme konusu 21 ve 526 parseller yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru değildir.Davalı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK' nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.