Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8316 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 5993 - Esas Yıl 2013





Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; ortak miras bırakan E.D.nun 19.04.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi M.den olma evlatları davacı F. ile müdahil davacılar O. ve H. ile davalı M.A.'yi bıraktığı,maliki olduğu 336 parsel sayılı taşınmazı 09.10.1995 tarihinde oğlu davalı M.A.'ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacı ve müdahil davacılar; anılan temliki işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlar;davalı M.A.ise satışın gerçek olduğunu, kesin hüküm bulunduğunu bildirerek davanın reddini savunmuştur. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, 6098 sayılı TBK.nun 237. (818 sayılı BK.nun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olayda, delillerin tümüyle toplandığını ve soruşturmanın hükme yeterli hale gelecek şekilde tamamlandığını söyleyebilmek olanağı yoktur.Öte yandan; muris muvazaasında devredilen taşınmazın devir tarihindeki gerçek bedeliyle satış bedeli arasındaki fark davanın ıspatında başlı başına bır delil değil, öteki delillerle birlikte değerlendirilmesi gereken bir unsurdur. Hal böyle olunca; mahkemece, dava konusu taşınmazı akit tarihinde davalının satın alabilecek mali gücü olup olmadığı yönünden araştırmanın tamamlanması, miras bırakanın çekişmeli taşınmaz dışında başkaca taşınmazları olup olmadığının araştırılması, temlik tarihine tesadüf eden günlerde miras bırakan adına banka hesapları açılıp açılmadığı ya da varsa hesaplarına para yatırılıp yatırılmadığı hususları üzerinde durulması, davacı ve müdahil davacılar ile miras bırakan arasında husumet bulunup bulunmadığı ve miras bırakanın ölümünden önce ve özellikle temlik tarihinde kiminle birlikte oturduğunun irdelenmesi, davacı F.tarafından davalı aleyhine açılan Silifke Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/45 Esas ve 1996/52 Karar sayılı dava dosyasının incelenmesi, tanıkların belirtilen hususlar sorulmak suretiyle tekrar dinlenilmesi böylece yukarıda değinilen ilkelere, belirlenen olgulara göre toplanan ve toplanacak olan deliller çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davalı vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.