Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacılar, mirasbırakan babaları A…….. ile davalının kardeş olduklarını, kök miras bırakan dedeleri M……..'in diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak henüz öğrenci iken davalı oğluna Gölbaşı ilçesindeki 14 parça taşınmaz ile Polatlı ilçesindeki 4 adet bağımsız bölümü ölünceye kadar bakım akdi ile devrettiğini ileri sürüp tapu kayıtlarının iptali ile kendi mirasbırakanları A……..'in miras payı oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, dava konusu bazı taşınmazların mirasçılar arasında yapılan rızai taksim-takas ve trampa suretiyle adına kayıtlı olduğunu, bazı taşınmazların da mirasbırakan M…….. ile aralarındaki ölünceye kadar bakım akdi ile kendisine devredildiğini, bakım borcunu yerine getirdiğini, murisin temlik edilenler dışında çok fazla mal varlığı bulunduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, işlemin danışıklı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi'nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan M…….. 'in maliki bulunduğu Gölbaşı İlçesindeki 10 parça tarla vasıflı taşınmazı 4.2.1986 tarihli akitle, Polatlı İlçesindeki 4 parça bağımsız bölümü ise 21.7.1988 tarihli akitle ve ölünceye kadar bakım kaydı ile davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar, söz konusu temliklerin kendilerinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiası ile eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir.Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlu suda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekirki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması,yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa,irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir.Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8).Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez;akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.Bu haldede Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın,ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri,elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olay yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakan tarafından davalıya yapılan 1986 yılındaki değeri 121.468.625 TL olan taşınmaz temliklerinin gerçek bir bakım karşılığı olduğunu kabul olanağı yoktur. Miras bırakanın temlik dışı çok fazla taşınmazı bulunması da bu olguyu değiştirmez. Öyle ise, miras bırakanın temliki işlemlerdeki gerçek irade ve amacının kendisine bakılması olduğu şeklindeki kabule değer verilemez.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 13.7.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.