Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8307 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 6455 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ : BEYOĞLU 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 02/02/2010NUMARASI : 2006/368-2010/9Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kendisinden ikrah ve hile ile vekaletname alan davalı K.in, iyi niyetli olmayan diğer davalı F.’ya dava konusu 30 numaralı bağımsız bölümünü vekalet görevini kötüye kullanarak satış suretiyle temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydını iptali ile adına tescili isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece hile olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının dava dilekçesinde, kendisinde güven yaratan davalılardan Kadir’in, kendisini korkutup notere götürdüğünü ve hile ile kendisinden vekaletname aldığını, daha sonra çekişme konusu taşınmazını vekalet görevini kötüye kullanarak iyi niyetli olmayan diğer davalıya temlik ettiğini belirterek iptal ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.İddianın yukarda özetlenen içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle davada hileli hareketlerle temin edilen vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiası ile hile hukuksal nedeni yanında vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine de dayanıldığı açıktır.Bilindiği üzere Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ayrıca, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda; davacının 64 yaşında emekli bir öğretmen olduğu, dosyada mevcut tanık beyanları ve gerekse müzik kaseti broşüründeki sponsor yazılı bölümlerin içeriğinden davalılar K.ve F.’nın öteden beri tanışık durumda oldukları anlaşılmaktadır.Bu durumda mahkemece yapılacak iş toplanan ve toplanacak diğer delillerle birlikte mevcut olguların değerlendirilmesi ve yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda inceleme yapılarak dosyanın sonuca bağlanması gerekirken eksik ve hatalı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Öyleyse davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK 428. maddesi gereğince BOZULMASINA alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.07.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.