MAHKEMESİ : KAYNARCA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/07/2012NUMARASI : 2011/84-2012/148Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava ve birleşen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı mirasçılar adına payları oranında tapu iptal - tescil isteğine ilişkin olup mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan S.Ö.in 19.1.2011 tarihinde öldüğü ve davacı kızları H.e ve R.ile dahili davalı kızı H.i mirasçı olarak bıraktığı, bunlardan başka mirasçısının bulunmadığı, miras bırakanın maliki bulunduğu 18 parça taşınmazını 24.4.2009 tarihinde dahili davalı kızı H.in eşi olan davalı R.'e satış suretiyle temlik ettiği, miras bırakanın ayrıca 109 ada 12 parsel sayılı taşınmazını da 29.4.2009 tarihli akitle davalı R.in kardeşi olan R.e satış yoluyla temlik ettiği, Ramis'in bu taşınmazı 28.6.2011 tarihinde birleşen dosyanın davalısı İ. Z.e sattığı, davalı R.in de 113 ada 35 parsel ve 110 ada 2 parsel sayılı taşınmazları 24.6.2011 tarihinde yine aynı kişiye sattığı, ayrıca davalı Recep'in 113 ada 37 parsel sayılı taşınmazı da 17.3.2010 tarihinde dava dışı üçüncü kişiye sattığı, yargılama sırasında 37 parselle ilgili davadan feragat edildiği; davacıların miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin kendilerinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince, mal satmaya ihtiyacı bulunmayan miras bırakanın tüm mamalekini iç güveysi olarak birlikte yaşadığı damadı R.. satış yoluyla temlik ettiği, üzerinde başkaca mal varlığının kalmadığı, miras bırakanın banka hesabında parasının çıkmadığı, herhangi bir sağlık sorununun bulunmadığı, tarafların aile ilişkilerinin bozuk olup görüşmedikleri, olaylara dayalı davacı tanığı T.K.'ın ifadeleri ve dosya kapsamı ile sabittir. Mahkemece bu tanığın beyanına davacının oğlu olduğu gerekçesiyle değer verilmemiş ise de, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır.(HUMK md. 254-HMK md 255) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Tanığın olmamışı olmuş gibi ifade ettiğini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde olaylara çok yakın bu tanığın sözlerine değer verilmelidir.Anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın birlikte yaşadığı damadı olan R.e ve onun kardeşi R.'e yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, davalı R.hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi, ikinci el konumundaki birleşen dosyanın davalısı İ.Z.yönünden ise iyiniyet araştırması yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı HMK'nun geçici 3/2. maddesi yollamasıyla ) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 22.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.