MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki davadan dolayı ... 7. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 16.10.2012 gün ve 2012/144 Esas 2012/57 karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 10.07.2013 gün ve 7759-11357 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, paydaşlar arasında ecrimisil isteğine ilişkindir.Mahkemece, taşınmazın gelirinden çok masraf yapıldığı ecrimisil alacağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Hemen belirtilmelidir ki, dava konu taşınmazda taraflar paydaştırlar. Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenilmesini ve/veya ecrimisil istiyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz. Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden her bir taşınmazın vasfına ve kullanım durumuna göre intifadan men koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.Somut olaya gelince, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye elverişli olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının mirasbırakanı annes....'ın kayden maliki olduğu 37, 48, 89, 613, 772 ve 791 parsel sayılı taşınmazlarını davalı kızı ... ile onun eşi ...'e temlikinden dolayı mirasbırakanın 25.12.2005 tarihinde ölümünden sonra davacı ve bir kısım mirasçılar tarafından bu temliklerin muris muvazaası ile illetli olduğu iddiası ile .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/5 Esasına kayıtlı 6.1.2006 tarihinde açtıkları davanın 2009/88 K. sayılı kararı ile kabulle sonuçlanarak derecattan geçmek suretiyle 23.9.2010 tarihinde kesinleştiği, davacının anılan tapu iptal tescil davası nedeniyle murisin ölüm tarihi olan 25.12.2005 tarihinden itibaren iptal-tescil kararının tapuya işlendiği 7.4.2011 tarihine kadar geçen süre için ecrimisile karar verilmesi istemiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.Dava konusu taşınmazların 12.4.2011 tarihinde paydaşlar arasında yapılan rızai taksim sonucu tarafların paydaşlıkları sona ermiş ise de davacının 7.4.2011 tarihine kadar ecrimisil talep edebileceği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; muvazaa nedenine dayalı olarak verilen kararlar yenilik doğurucu değil, açıklayıcı nitelik taşırlar. Bu suretle oluşan kararlara konu işlemler yapıldıkları tarihten itibaren butlanla malul olup yapılmamış sayılırlar ve iptal hükmü geriye etkili olarak sonuç doğurur. Öte yandan, muvazaalı işleme taraf olan kişinin iyiniyetli olduğundan sözetme olanağı da yoktur. Tarafı bulunduğu işlem yok hükmünde olup, bu suretle oluşan tescil de yolsuz tescil niteliğindedir.Bu durumda, taşınmazların davalılar tarafından kullanıldığının ya da, tasarruf edildiğinin, diğer bir deyişle davacının intifadan ( yararlanmaktan) men edildiğinin anlaşılması halinde, pay oranında ecrimisil isteği yönünden hüküm kurulması gereklidir.Ecrimisil, kötüniyetli şagilin malike ödemekle yükümlü olduğu tazminat olup en azı kira geliri en çoğu ise tam gelir yoksunluğudur.Davalı ...; keşifteki beyanında, dava konusu taşınmazlar üzerindeki yaşlı ağaçları keserek yeni ağaçlar diktiğini, kendisinin yetiştirdiği ağaçların buraları çok fazla değerlendirdiğini, istenen ecrimisilden daha fazla değer kattığını, 791 parseldeki ev ve samanlığın dava dışı kişilerce kullanıldığını savunmuştur. Hâl böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca yeniden keşif yapılarak, 791 parsel sayılı taşınmazın kimin kullanımında olduğunun, dava dışı kişiler kullanıyor ise davalılara kira ödeyip ödemediklerinin, davacının kullanımının davalılar tarafından engellenip engellenmediğinin belirlenmesi, bu taşınmaz bakımından davalılara kira ödeniyorsa veya davalıların kullanımında ise ya da davalılarca davacının kullanımı engelleniyorsa, davalıların tasarrufundaki diğer taşınmazlarla birlikte önceki keşfe katılmayan, konusunda uzman üç kişilik bilirkişi heyetine davacının payı oranında ecrimisilin hesaplattırılması, ecrimisilin haksız zilyedin ödemekle yükümlü bulunduğu bedel olduğu ve muvazaalı işlemin tarafı olan davalıların iyiniyetli sayılamayacakları da gözetilerek TMK'nın 995.maddesinin değerlendirilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine, yeniden yapılan inceleme sonucu tespit edildiğinden, davacının karar düzeltme isteğinin (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kabulüne, Dairenin 10.07.2013 tarih, 7759/11357 sayılı onama kararının Ortadan Kaldırılmasına ve yukarıda açıklandığı şekilde inceleme ve araştırma yapılması için yerel mahkemenin 16.10.2012 tarih, 2012/144 Esas, 2012/57 Karar sayılı kararının açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.