Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8192 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 6890 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: ECEABAT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 16/12/2009NUMARASI: 2002/28-2009/82Taraflar arasında görülen davada;Davacı, davalılara ait 1070 parsel sayılı taşınmazın mahkemece belirlenecek kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan bölümünün tapu kaydının iptali ile kütükten terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı Hazine vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, 3621 Sayılı Yasa uyarınca tapu iptal, kütükten terkin ile elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1070 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 9.11.1982 tarihinde yapıldığı, 10.6.1994 de kesinleştiği ve davanın 6.3.2002 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.Eceabat Asliye Hukuk Mahkemesinin 1969/29 esas, 1969/104 karar sayılı ve 10.7.1969 tarihli kararı ile kadastro tespitine dayanak teşkil eden tapu kaydının yüzölçümünün düzeltilmesi isteğinin kabul edildiği, anılan davanın yapılan keşfi sırasında komşu parsel maliki olarak hazine temsilcisinin hazır bulunduğu görülmektedir.Mahkemece, yukarıda anılan kararın kesin hüküm oluşturduğu benimsenerek davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; maddi anlamda kesin hüküm, yargısal (kazai) kararlara tanınan yasal gerçeklik (hakikat) vasfıdır. Bu vasıf yargısal (kazai) kararların gerçeğe (hakikata) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar.Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıylada kabul edilmiştir.Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur.Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir.Bu itibarla, tarafları,mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237.maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden (resen) gözönünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik (hakikat) sayıldığından taraflarını bağlar.Somut olaya gelince; Eceabat Asliye Hukuk Mahkemesinin 1969/29 esas,1969/104 karar sayılı ve 10.7.1969 tarihli dava dosyasının yapılan keşfinde komşu parsel maliki olarak hazine temsilcisi hazır bulunmuştur. Bu durumda Hazinenin anılan dava dosyasında taraf olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Öte yandan; son kez yürürlüğe giren 362l sayılı kıyı kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini"belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9.maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna;ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu'nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine"işaret edilmiştir.Hal böyle olunca; mahkemece işin esasına yönelik inceleme yapılarak idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9.maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeolog veya Jeoloji mühendisi veya Yüksek mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı'nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda"kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır.Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenip de 5/3 Sayılı Kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan delil olarak yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. Davacı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.7.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.