Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8187 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 5450 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: GEBZE 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 22/07/2011NUMARASI: 2010/568-2011/818Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 5 parsel sayılı taşınmazın ½ payının davacıya, ½ payının ise V. A.adına kayıtlı olduğu, davacının, davalı kardeşi Y.'un yapılaşmak suretiyle taşınmaza elattığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı, mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine Dairece; "davada yıkım isteğinin de bulunduğu gözetilerek dava dışı paydaşın davada yeralması sağlandıktan sonra karar verilmesi" gerektiği hususlarına değinilerek bozulduğu, mahkemece bozmaya uyularak dava dışı paydaş V.A.'ın davaya dahil edildiği, V.A.ın çekişme konusu taşınmazla ilgili olarak davacı ve davalı ile birlikte 05.12.2007 tarihli muvafakatname düzenlediklerini, buna göre taşınmaz üzerinde yeralan binaların 10 yıl süre ile aynen kalmasını kabul ettiklerini, davacının açtığı davanın haksız olduğunu, davaya muvafakatının bulunmadığını bildirdiği ve dahili davalının bu beyanı esas alınarak sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle araştırma ve inceleme yapılarak, çekişmeli taşınmazda davacı ile davaya dahil edilen paydaş V.arasında fiili bir kullanım biçiminin oluşup oluşmadığının saptanması, fiili kullanma biçimi oluşmuş ise yıkımı talep edilen davalıya ait binanın hangi paydaşa bırakılan kısımda kaldığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, fiili kullanma biçiminin oluştuğu ve davalının binasının dahili davalı V.'in tasarrufuna bırakılan kısımda kaldığının anlaşılması halinde davanın reddedilmesinin düşünülmesi, fiili kullanma biçimi oluşmamış ise her bir paydaşın taşınmazın her bir zerresinde hakkı olduğundan, dahili davalının davaya muvafakat etmemesinin sonuca etkili olmayacağı, öte yandan dosya arasına sunulan 05.12.2007 tarihli belgenin muvafakatname olup, davacının dava açmakla muvafakatini de geri almış olduğu gözetilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, değinilen yönler üzerinde durulmaksızın yazılı olduğu yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.