Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8131 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 3652 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 24/11/2010NUMARASI : 2007/608-2010/680Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı annesi K.'nin, eşinden intikal eden 1372 parseldeki 28/112 payını davalıya mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik ettiğini, daha sonra ifraz ve kamulaştırma nedeniyle anılan payın 22 ayrı parsel olarak davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapuların iptal ve tescilini istemiştir.Davalı, miras bırakanın öz annesi olmadığını, muvazaalı temlik yapması için bir neden bulunmadığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının muvazaa iddiası sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.07.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekilleri Avukat M. A., Avukat S.N. Y., Avukat D. K. ile temyiz edilen vekili Avukat Y.İ.D.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve miras payı oranında tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacının miras bırakanı olan Kadime'nin 1372 parsel sayılı taşınmazdaki eşinden intikalen gelen (300000/6825000 payın) 28/112 payını Malatya 2.Noterliğince düzenlenen 24.8.1987 tarih 39180 yevmiye nolu vekaletname ile vekil tayin ettiği Doğan Doğan aracılığıyla 21.11.1988 tarihinde 1.750.000.-lira bedelle ve satış suretiyle davalı İzzettin Doğan'a temlik ettiği anılan taşınmazın kamulaştırma ve ifraz işlemleri sonucu çeşitli parsellere ayrılarak davacının, halen davalının da paydaş olduğu 1683, 1765, 1766, 1767, 1779, 1778, 1776, 1731, 1726, 1582, 1684, 1663, 1689, 1694, 1690, 1740, 1742, 1743, 1759, 1760, 1692 ve 1693 (toplam 22 ayrı parselde) parsellerde miras payı oranında iptal ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacının miras bırakan K.nin kızı olduğu davalının ise üvey oğlu olduğu, dinlenen davacı tanığının, miras bırakanın, davalı kendisine baktığı için taşınmazı bağışladığını beyan ettiği, davalı tanığı Mazlum'un davacının öz kardeşi olduğu, davalıya çekişmeli taşınmazın bedeli karşılığı satıldığını ve bedelinin de davalıdan alındığını bildirdiği görülmektedir.Belirlenen, bu olgular dikkate alındığında, bir kimsenin öz evladı dururken ve öz evladı ile beşeri ilişkilerinde herhangi bir sorun yokken, üvey evladına mal kaçırma iradesi taşımasının hayatın olağan akışına uygun olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, dosya kapsamı ve toplanan deliller ile saptanan olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davacının miras bırakanı tarafından davalıya yapılan temliki işlemde miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olmadığı sonucuna varıldığından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 12.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.