Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, kayden maliki bulundukları, dava konusu bağımsız bölümün intifa hakkı sahibi babaları Ali tarafından davalıya 21.2.2000 tarihinde 5 yıllığına kiraya verildiğini, babalarının 2001 yılının Eylül ayında vefat ettiğini intifam konusunun kalmadığını ileri sürerek, davalının taşınmazına elatmanın önlenmesi ve toplam 3.100.000.000 lira ecrimisilin tahsilini istemişlerdir. Davalı, kiracı olduğunu, davanın yersiz açıldığını savunup reddini istemiştir. Mahkemece, geçerli bir kira akti bulunduğunu, bunun taraflarca fesedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından, duruşma istemli temyiz edilmekle, tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Davacılar, kendilerine ait 1 sayılı parseldeki 2. kat 6 numaralı bağımsız bölümün intifa hakkı sahibi olan Ali tarafından davalıya 21.2.2000 tarihinde 5 yıl süreli kiraya verildiğini, intifa hakkı sahibinin 3.9.2000 tarihinde öldüğünü, ölümle intifa hakkının konusuz kaldığını, ortadan kalktığını, bu durumda davalının haksız elatan konumuna düştüğünü, bu nedenlerle davalının elatmasının önlenilmesine ve toplam 3.100.000.000.-TL'sı ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, kiracı olduğunu, davanın yersiz açıldığını savunup davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, geçerli bir kira akdi bulunduğu, bunun taraflarca feshedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden davacıların çekişmeli taşınmazda çıplak mülkiyet sahibi iken, intifa hakkı sahibinin ölümü ile haklarının tam mülkiyete dönüştüğü anlaşılmaktadır, intifa hakkı sahibi ile davalı arasındaki kira akdinin varlığı da yanlar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Olayda çözümü gereken, hukuksal sorun, intifa hakkı sahibi ile davalı arasında düzenlenen kira sözleşmesinin intifa hakkı sahibinin ölümü üzerine davacıları bağlayıp bağlamayacağı hususundan ibarettir. Medeni Kanunun 799. maddesinde "intifa hakkı sona erince hak sahibi hakkın konusu olan malı malike geri vermekle yükümlüdür" hükmü yer almıştır. Davalının taşınmazda kiracı sıfatıyla feri zilyet bulunduğundan kuşku yoktur. Öğretide ileri sürülen görüşlere göre "kira mukavelesi tapuya şerh edilmiş olsa bile intifa hakkı sona erince malik, malının kendisine iadesini kiracıdan isteyebilir. Bu suretle mutazarrır olan kiracının, kira mukavelesinde doğan şahsi haklarını intifa hakkı sahibi veya onun mirasçılarına karşı dermeyan edebilir" (Bkz. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu-Galip Esmer, Gayrimenkul Tasarrufları ve Tapu Sicili Tatbikatı 2. Bası. Sh 336) Buna karşın Dr. Suat Bertan sorununu iki yönlü ele alarak, intifa hakkı sahibi kira akdini yaparken, kiralananın intifa hakkına konu olduğunu söylemiş ise ölümle intifa hakkı son bulduğuna göre, buradan kira akdini yaptıktan sonra mülkiyet hakkını başkasına devreden kimsenin durumuna benzer bir durum vardır denebilir. Malikin mülkiyet hakkını devir yetkisine karşı kiracının korunması istenildiğinden, Borçlar Kanunun 354 ve 276. maddelerine özel hüküm konulmuştur. Kanun yapan, mülkiyet hakkı sahibinin malını kiraya verdiği zaman kira süresi bitinceye kadar mülkiyet hakkını devir yetkisini kullanamamasını uygun görmemiş, bu akdin bu sebeple feshi halinde kiracıya da bir kusur yüklenemeyeceğinden ayrıca öyle bir durumu düzene koymayı uygun bulmuştur. Medeni Kanunun 806. maddesi intifa hakkı sahibine, intifa konusu malını kiraya vermek yetkisini tanımış bulunduğundan genel kira hükümlerine göre intifa konusu malın kendisine teslim edilmemesine mülkiyet hakkı sahibinin katlanması gerekir, intifa hakkı sahibi ölümü ile intifa hakkının son bulmasından sorumlu olamayacağına göre, kiracının bu dutumda Borçlar Kanunun 254 ve 276 maddelerinden yararlandırılması doğrudur, intifa hakkı sahibi kiraladığı malın intifa hakkına konu olan bir mal olduğunu söylemişse bozucu (infisahi) şarta bağlı bir kira anlaşması ortaya çıkmış olur ve ölümle kira anlaşması sona ermiş olur. Bu durum Borçlar Kanunun 254 ve 276 maddelerinde öngörülen hale hiç benzememektedir. Son bulan kira akdine göre kiracının geri verme borcu doğar. Kiracının geri verme borcunu yerine getirmesini Medeni Kanunun 806. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak mülkiyet hakkı sahibinin de istemeye hakkı vardır (Bkz. Dr. Suat Bertan, Ayni Haklar, C:2 Sh. 1425) Soruna yukarıda açıklanan görüşler değerlendirilerek yaklaşıldığında Borçlar Kanunun 254. 276. maddelerinde hüküm altına alınan, kira dönemi içerisinde kiralayanının mülkiyet hakkını devretmesi veya ölümü halinde yeni malikin önceki kira sözleşmesi hükümleri ile bağlı olacağı olgusu gözönünde tutularak sırf Medeni Kanunun 806. maddesindeki iade mükellefiyetinin varlığından söz edilerek davanın fuzuli şagil olduğu söylenemez. Yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözönünde bulundurulduğunda intifa hakkı sahibinin kiraladığı bağımsız bölümün intifa hakkına konu olan bir mal olduğunu, davalı kiracıya söylediği başka bir deyişle davalının kiraladığı taşınmazın intifa hakkına konu, bir mal olduğunu bildiği yolunda, bir araştırma yapılmış değildir. Bu hususun araştırılıp sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile hüküm kurulması doğru değildir. Bu nedenlerle davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile HUMK.'nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 275.000.000.-TL duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 3.7.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.