MAHKEMESİ : HORASAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 12/06/2013NUMARASI : 2012/185-2013/103Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi, ecrimisil, eski hale getirme bedelinin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.Davacı, ekmek pişirme yeri ve araba garajı yaparak davalının haksız olarak taşınmaza müdahale ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi, 5.000.-TL işgal tazminatı ile 4.000.-TL eski hale getirme bedelinin faizi ile birlikte tahsili istekli eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, tarafların paylarına karşılık taşınmazda sahip oldukları alanların belli olmadığı, belirli olmayan paya müdahaleden sözedilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 269 ada 1 nolu parselin paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, tarafların dava dışı kişilerle birlikte paydaş oldukları anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Hemen belirtmek gerekir ki; 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237, Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır. O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Somut olaya gelince; mahkemece belirtilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı, özellikle; taşınmazda tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı, oluşmuşsa çekişmeli bölümün kim veya kimlerin paylarına isabet ettiği, oluşmamışsa davacının kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının ortaya konulmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, tarafların dayandıkları tüm delillerin eksiksiz toplanması, mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak taşınmazda pay sahibi olan tüm paydaşlar arasında özel parselasyon veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı belirlenerek, hangi paydaşın nereyi kullandığının krokiye yansıtılması, özel parselasyon ya da fiili kullanma biçimi oluşmuş ise, dava edilen bölümün davacının kullanımına bırakılıp bırakılmadığının ve bu bölüme davalının herhangi bir müdahalesinin olup olmadığının belirlenmesi, yok eğer böyle bir fiili durum yaratılmamış ise, davacının taşınmazda kullandığı yer bulunup bulunmadığı saptanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturmayla yetinilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.