Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 8053 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 19856 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 11/07/2013NUMARASI : 2012/181-2013/379Taraflar arasında görülen arsa bedelinin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine, ancak davalının haksız işgal eden konumu devam ettiğinden bu hususta dava açma hakkının saklı tutulmasına ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.-KARAR-Davacı, kayden maliki olduğu 42869 ada 3 parsel sayılı taşınmazın yaklaşık 40m2'lik bölümüne davalının yapılaşmak suretiyle elattığını, arsa bedelini talep ettiği halde davalının anlaşma yönünde gayret göstermediğini, noter kanalı ile gönderdiği ihtarın da sonuçsuz kaldığını ileri sürerek taşkın arsa bedeli olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak suretiyle 20.000.-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, davalı ise; imar ıslah çalışmasından önce çekişme konusu yerde paydaş olduğunu, taşkınlığın imar uygulaması ile oluştuğunu, talep edilen miktarın fahiş olması sebebi ile kabul etmediğini savunmuştur.Mahkemece, davacının elatmanın önlenmesi talebinde bulunmadığı, davalının da kesin süreye rağmen tespit edilen taşkın binanın yeraldığı arsa bedelini yatıramayacağını beyan ettiği gerekçesi ile davanın reddine, ancak davalının haksız işgal eden konumu devam ettiğinden bu hususta dava açma hakkının saklı tutulmasına karar verilmiştir. Hemen belirtmek gerekir ki; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 166. maddesi (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 45. maddesi) hükmü gereğince, davalar arasında bağlantı bulunması, biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek olması halinde davanın her aşamasında talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilmesine karar verilmesi gerektiğinde kuşku yoktur.Somut olaya gelince; davalı vekilinin temyiz aşamasında vermiş olduğu 20.09.2013 tarihli dilekçesinde, davacının aynı yerle ilgili olarak elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil istekli dava açtığını bildirdiği, gerçekten de dilekçe ekinde sunduğu dava dilekçe sureti, tensip tutanağı içeriği ve UYAP'ta yapılan sorgulama neticesinde, aynı taşınmazla ilgili olarak davacının davalı aleyhine İzmir 14. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2013/276 Esas sayılı dosyasından 22.07.2013 tarihinde elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil istekli dava açtığı anlaşılmaktadır. O halde; anılan dava dosyası ile eldeki dava dosyası arasında hukuki ve fiili irtibat bağı bulunduğu, sağlıklı bir sonuca ulaşılması için dosyaların birlikte değerlendirilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Hal böyle olunca; İzmir 14. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2013/276 Esas sayılı dosyasının eldeki dava dosyası ile birleştirilmesinin anılan mahkemeden talep edilerek dosyaların birleştirilmesinin sağlanması, ondan sonra tarafların delilleri eksiksiz toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Kabule göre de; davacıya ait çekişme konusu imar parselinin uygulama öncesi geldiği tüm taşınmaz kayıtlarının eksiksiz temin edilip bilirkişi raporu denetlenmeden ve taşkınlığın imar uygulaması neticesinde oluşup oluşmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmadan sonuca gidilmiş olması da isabetsizdir. Davalı vekilinin belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.