Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8019 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 3058 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 24. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/03/2013NUMARASI : 2013/121-2013/70Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, bir kısım davacıların davadan feragat ettikleri, çekişme konusu taşınmaz payının davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan . M.E. çekişme konusu 20 parsel sayılı taşınmazın 9385/37450 payını 18.10.1990 tarihli akitle kızı davalıya satış suretiyle temlik ettiği, anılan taşınmazın imar uygulamasına tabi tutularak 8517 ada 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 7 sayı1ı imar parsellerinin 14.05.2001 tarihinde davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.Öte yandan, 17.10.1990 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile, davalı T. bilimum murislerinden kendisine intikal edecek olan 1131 parsel sayılı taşınmazdaki hak ve hisselerini bir kısım davacıların murisi olan kardeşi S. İ.E.satmayı vaat ettiği görülmektedir.Davacılar, mirasbırakanın çekişmeli taşınmaz payını davalıya temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 237.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olayda, mahkemece, yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, davalı dava konusu taşınmaz payını bedelini ödeyerek satın aldığını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını savunmuş, davalı tanıkları da davalının eşinin 1985 yılında emekli olduğunu, emekli ikramiyesi ile yine o tarihlerde daire satıp parasını eşine verdiğini, bu paralarla davalının dava konusu taşınmaz payını satın aldığını, murisin diğer çocuklarının murise taşınmazlarını sattırıp parasını harcadıklarını bildirmişlerdir.Diğer taraftan, mirasbırakanın zengin, mal satmaya ihtiyacı olmayan, bankada parası olan ve mal varlığı bulunan biri olduğu açıktır. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, mirasbırakanın oğulları ile bir sorunu olup olmadığı, mal kaçırmasını gerektiren bir durumun bulunup bulunmadığı, davalının eşinin hangi tarihte emekli olduğu, davalının eşinin üçüncü kişilere daire satıp satmadığı, taşınmaz devretti ise hangi tarihte temliki yaptığının araştırılması ile murisin dava konusu taşınmaz payını kızı davalıya temlikteki gerçek irade ve amacının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3. maddesi aracılığıyla) 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.