Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7973 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4754 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: BURSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 24/12/2009NUMARASI: 2008/249-2009/593Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı kayden maliki olduğu 2777 ada 10 parsel sayılı taşınmazı 10.12.1998 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalı oğlu İ.'e temlik ettiğini, ancak davalı İ.'in bakım borcunu yerine getirmediği gibi, çekişmeli taşınmazı 7.2.2002 tarihinde iş arkadaşı olan davalı A.'e satış suretiyle devrettiğini, A.in de 4.9.2003 tarihinde aynı şekilde İ.'in eşi olan diğer davalı G.'a temlik ettiğini, davalılar arasında yapılan işlemlerin muvazaalı olduğunu davalı tarafça bakım yükümlülüğü yerine getirilmeyerek akde aykırı davranıldığını ileri sürüp, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalılar İ. ve G. ölünceye kadar bakma akdinin gereklerini eksiksiz yerine getirdiklerini belirterek davanın reddini savunmuşlar diğer davalı A. çekişmeli taşınmazı bedelini kısmen ödeyerek davacı ve davalı İ.'den satın aldığını, bilahare kalan senet borcunu kısmen ödeyemediğinden taşınmazı iade edip, parasını geri aldığını beyan etmiştir.Mahkemece, davalı İ.'in akit gereği davacıya bakım yükümlülüğünü yerine getirmediği ve çekişmeli taşınmazı muvazaalı olarak davalı A.'e devrettiği, A.'in de aynı taşınmazı 1 yıl sonra davalı İ.'in eşi olan diğer davalı G.'a temlik ettiği, davalılarn işbirliği içinde hareketle taşınmazın bakım akdi ile devredilmiş biçimini alım satım yolu ile iktisap haline dönüştürme amacıyla hareket ettikleri gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı G.E.vekili ile davalı İ.tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.7.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat H.D.geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden asil ile temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:Asıl ve birleşen davalar, ölünceye kadar bakma akdine aykırılık nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının kayden maliki olduğu çekişme konusu 10 parsel sayılı taşınmazını 10.12.1998 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalı oğlu İ.e temlik ettiği, İ.tarafından da 7.2.2002 tarihinde ve satış suretiyle davalı A.’e devredildiği, bilahare A.’in de 4.9.2003 tarihinde aynı şekilde diğer davalı G.’a devrettiği, G.’ın davalı İbrahim’in eşi ve davacının gelini olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, taşınmazı bakım karşılığı temlik ettiğini, davalı İ.’in bakım koşulunu yerine getirmediğini ve ara malik davalı A.’e ve ondan da davalı G.’a yapılan temlik işlemlerinin muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme B.K.nun 511. maddesinde, “kaydı hayat ile bakma mukavelesi, akitlerden birinin diğerine ölünceye kadar bakmak ve onu görüp gözetmek şartıyla bir mamelek yahut bazı malların temlikini iltizam etmesinden ibaret olan bir akit” olarak tarif edilmiştir.Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Hemen belirtmek gerekirki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları BK.nun 5l7. maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan herbirinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.Öte yandan, BK.nun 517/son maddesi hükmüne göre; Hakim mukaveleyi feshedecek yerde, iki taraftan birinin talebi ile yahut re’sen artık birlikte yaşamalarına nihayet verip buna mukabil alacaklıya kaydı hayat ile bir irat tahsis edebilir.”Uyuşmazlığın değinilen hüküm (BK.nun 517/son maddesi) uyarınca çözüme bağlanması; bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkanlarının ortadan kalktığı yada büyük ölçüde sınırlandığı haller için düşünülmelidir. Bunun yanısıra, takdir edilecek irat, yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır.Somut olayda, gerçekten de çekişme konusu taşınmazın bakım karşılığı davalılardan davacının oğlu İbrahim’e temlik edildiği kayden sabittir. Diğer taraftan; ara malik davalı A.’e yapılan temlik yönünden de, A.’in durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu ve onun tarafından da davalı geline yapılan temlikin muvazaalı olduğu dosya kapsamıyla sabit ise de; davalı İbrahim ile son kayıt maliki eşi olan Günbay’ın davacıya uzun yıllardır baktıkları, davacının yıl içinde belirli dönemde davalılarla birlikte kaldığı ve kendi isteğiyle yılın sair dönemlerinde davalıların yanından ayrıldığı tanık ifadeleriyle açıktır. Dinlenilen davacının kızı ve damadı dışındaki tanıklar, bakım koşulunun yerine getirilmediği yönünde dosyaya yansıyan bir beyanda bulunmamışlardır. Esasen, davacının kızıyla damadının da çekişmeli taşınmazın davacıya dönmesinde mirasçı olmaları sebebiyle hukuki menfaatlerinin bulunduğu kuşkusuzdur. Öyle ise; tarafsız olan tanık beyanlarına değer verildiğinde, bakım koşulunun yerine getirilmediğini söyleme olanağı yoktur. Ancak, zaman zaman koşulun yerine getirilmemesi davalıdan kaynaklanan bir sebepten ötürü olmayıp, davacıdan kaynaklandığı gözetildiğinde Borçlar Kanununun 517. maddesi hükmünün somut olayda tatbik edilmesi gerekeceği düşünülmelidir. Hal böyle olunca; tarafların sosyal ve içtimai, ekonomik ve mali durumları araştırılarak Borçlar Kanununun 517. maddesi hükmü uyarınca davacıya takdir edilecek irat bağlanması konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalılar İ.ve G.’ın, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 06.7.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.