Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 789 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 435 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/12/2006NUMARASI : 2004/577-2006/535Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, ortak miras bırakanları M.. B..'nun vekil kıldığı oğlu olan davalının, murisin yaşlılığından ve hukuki ehliyetinin yokluğundan yararlanarak kayden malik olduğu 1585 ada, 6 parseldeki 1/2 payını ve 5312 ada, .. parselde yer alan .. nolu bağımsız bölümü takas yoluyla temellük ettiğini, mirasçılardan mal kaçırmanın amaçlandığını, dava dışı .. parseldeki payının da vekaleten temlik edildiğinin öğrenilmesi üzerine vesayet altına aldırılarak temlik işleminin iptali istemi ile dava açıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına tesciline karar verilmesi istemişlerdir.Davalı, murisin temlik işlemlerinin yapıldığı tarihte ehliyetli olduğunu, iradesine uygun olarak düzenlenen vekaletname çerçevesinde tasarrufta bulunduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacıların iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava; ehliyetsizlik, muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.Davacıların; tarafların ortak miras bırakanları M.. B..’nun kayden maliki olduğu .. ada, .. parseldeki 1/2 payı ara malik aracılığıyla, oğlu olan davalı N.. D..’e, .. ada, .. parsel sayılı taşınmazda yer alan 7 nolu bağımsız bölümü de aynı taşınmazda yer alan dava dışı 3. kişiler adına kayıtlı 6 nolu bağımsız bölümle takas etmek suretiyle torunu O.. D..’e satış suretiyle temlik ettiğini, temlik işlemlerinin yapıldığı tarihte ehliyetsiz olduğunu, mirastan mal kaçırmanın amaçlandığını ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.Bu durumda; ehliyetsizlik kamu düzeni ile ilgili olup öncelikle ileri sürülen bu iddianın araştırılması, daha sonra sırasıyla muris muvazaası hukuksal nedenlerinin irdelenmesi, mirasbırakanın ehliyetli olduğunun anlaşılması durumunda davada dayanılan diğer sebepler yönünden gerekli araştırmanın yapılması gerektiğinde kuşku yoktur.Ne varki; mahkemece ileri sürülen ehliyetsizlik iddiası yönünden yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21) Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kâğıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16.maddeleri gereğince Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulundan rapor alınması, tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, murisin hukuki ehliyete haiz olduğunun saptanması halinde diğer iddialar üzerinde durularak hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, sair hususların bozma nedenine göre inceleme konusu yapılmamasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.