Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7883 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 6002 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : ÜNYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/02/2011NUMARASI : 2007/263-2011/60Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları Ş.’ye ait 58 parsel sayılı taşınmazın, murisin torunu dava dışı M.’ya verdiği vekaletname kullanılmak suretiyle davalıya satış suretiyle temlik edildiğini, davalının bir süre sonra da vekil M.’ya devrettiğini, 1987 yılında da tekrar M.tarafından davalı A.’e aktarıldığını, murisin devir yaptığı tarihte yaptığı işlemin bilincinde olmadığını, ayrıca temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ile mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “…öncelikle davanın görülebilirlik koşulu olan usuli eksikliğin yerine getirilmesi, ondan sonra miras bırakanın temlik tarihinde ehliyetli olup olmadığının yukarıdaki ilke ve olgular doğrultusunda yapılacak inceleme ve araştırma ile belirlenmesi, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkin olup, mahkemece ehliyetsizlik iddiası yönünden yapılan araştırma, inceleme ve isabetle yapılan değerlendirme neticesinde miras bırakanın işlem tarihinde hukuksal ehliyete haiz olduğu benimsenerek muris muvazaasına ilişkin iddianın ise aleyhine dava açılan kayıt maliki davalı Ahmet’in mirasçı olmayıp 3. kişi durumunda bulunduğu gerekçesi ile reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Bununla beraber, yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde, miras bırakanın doğrudan yaptığı temlikler mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olabileceği gibi, aracı kullanmak suretiyle de muvazaalı işlemler gerçekleştirmesi olanaklıdır. Temlikin muvazaalı olduğunun kabulü için kendisine temlik yapılan kişinin mutlaka mirasçı olmasına da gerek yoktur. Aracı kullanmak suretiyle de bu türlü işlemlerin gerçekleştirilmesi mümkündür.Somut olaya gelince, mahkemece yukarıda değinilen ilkeleri kapsayacak biçimde hükme elverişli olacak nitelikte bir araştırma ve inceleme yapılmış değildir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, taraf delillerinin eksiksiz toplanarak murisin gerçek irade ve amacının duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.