Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7876 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 6625 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : MUDANYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/10/2013NUMARASI : 2012/67-2013/323Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda yerel mahkemece Tapu Sicili Müdürlüğü ve V.. G.. bakımından davanın husumet yokluğundan reddine, diğer davalı N.. A.. bakımından ise iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi ’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.-KARAR-Dava; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı; 211 ada, 17 , 290 ada, 145 parsel sayılı taşınmazda miras yolu ile paydaş olduğunu ve murisin ölüm tarihinde yurt dışında yaşadığı için intikal işlemlerinin yapılabilmesi için kardeşi olan davalı Vehbi'yi vekil tayin ettiğini, vekil kıldığı Vehbi'nin bilgi ve rızası dışında paylarını diğer kardeşi Nilgün'e satış yoluyla temlik ettiğini, satış bedelinin de ödenmediğini, daha sonra devirden haberdar olduğunu ve durumu gerek vekile gerekse Tapu Sicili Müdürlüğüne noterden keşide edilen ihtarname ile bildirdiğini, payını temlik eden mirasçılardan Tanfer'in de hukuki ehliyete haiz olmadığını, davalıların kötüniyetli olduklarını, zararlandırmak kastı ile hareket ettiklerini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Tapu Sicili Müdürlüğü; kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, Ankara 41. Noterliğinde düzenlenen 23/11/2009 tarihli, 42065 yevmiye nolu vekkâletnamedeki yetkiye dayanılarak temliki işlem yapıldığını, davalı V.. G..; tapuda intikal işlemleri yapılmak üzere vekil tayin edildiğini payların temliki konusunda bir talimatı olmadığını ancak davalı Nilgün ile anlaşarak davacı A.. G..'in rızası alınmadan vekâletnameyi kullandığını, sonradan pişman olduğunu ancak iade edemedeğini, paydaşlardan Tanfer'in hukuki ehliyetinin olmadığını davalı N.. A..'ın, davayı kabul etmediğini, davacının tüm işlemlerden haberdar oldruğunu, haricen anlaştıklarını tüm masrafların tarafından karşılandığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece; Tapu Sicili Müdürlüğü ve V.. G.. bakımından husumet yokluğundan, davalı N.. A.. bakımından ise iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 211 ada, 17 parseldeki 1/5 pay ile 290 ada, 145 parsel sayılı taşınmazdaki 1/6 pay davacıya aitken vekil kıldığı V.. G.. aracılığıyla 27/01/2012 tarihli satış akdi ile diğer davalı N.. A..'a temlik edildiği, aynı akitte taşınmazda paydaş olan kardeşler Tanfer Gökyel, N.. Y.., Mustafa ve vekil V.. G..'in bizzat maliki oldukları paylarını da satış yoluyla temlik ettikleri, Ankara 44. Noterliğinde düzenlenen 23/11/2009 tarih ve 42065 yevmiyeli vekâletnamede davacının murislerinden intikal eden ve edecek olan bütün taşınmazlardaki payların satışı konusunda davalı V.. G..'i vekil kıldığı anlaşılmaktadır.Davacı; vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını, vekilin davalı ile el ve işbirliği içinde hareket ettiğini, satıştan haberdar olmadığı gibi satış bedelinin de ödenmediğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Hemen belirtilmelidir ki; tapu iptal ve tescil davaları kayıt malikine karşı açılır. Bu durumda Tapu Sicili Müdürlüğü aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan , davalı vekil V.. G.. aleyhine açılan tapu iptal tescil davasının ise kayıt maliki olmadığı ve davada tazminat isteği bulunmadığı gözetilerek reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Ancak diğer davalı N.. A.. hakkında verilen red kararında da aynı isabetin sağlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; davalı vekil Vehbi 30/10/2013 tarihli celsedeki beyanında; "..davalı kardeşim Nilgün "Mudanya'daki arsaları miras payıma karşılık bana verin ben de Bursa 'daki miras kalan diğer yerleri size devredeyim" teklifinde bulunduğunu, davacı Ali dışında tüm kardeşlerin biraraya geldiklerini bu konu üzerinde anlaştıklarını davacı A.. G..'in yüklenici ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılması için verdiği vekâletnameyi bilgisi ve rızası dışında kullanarak temliki işlemi gerçekleştirdiğini, kayıt maliki davalı Nilgün ile birlikte hareket ettiklerini, satış konusunda davacının bilgi ve rızası olmadığı gibi bedelin de ödenmediğini ifade ettiği, gerek kayıt maliki davalı N.. A..'ın 29/03/2012 havaleli cevap dilekçesinin içeriğindeki dolaylı ikrarı gerekse tanık sıfatı ile dinlenen iştirakçilerden N.. Y..'ın ifadelerinin vekilin beyanını teyit ettiği vekâletnamenin satış amacı ile verilmediği, satış bedelinin ödendiği davalı tarafça kanıtlanamadığı gibi bedelin ödendiği yönünde bir savunmada da bulunulmadığı, kayıt maliki davalı ile vekilin el ve işbirliği içinde hareket ettikleri, kayıt malikinin davacının bilgisi ve rızası dışında temlik yapıldığını bilen ve bilecek konumda olduğu, vekil ile birlikte davacının Bursa dışında olduğu bir dönemde temliki işlemin gerçekleştirildiği, davacıyı zararlandırmak kastı ile iradesine aykırı hareket edildiği anlaşılmaktadır.Hâl böyle olunca; kayıt maliki N.. A.. hakkında açılan davanın kabulü gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek reddine karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.