Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7852 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 6613 - Esas Yıl 2007





MAHKEMESİ: SAMSUN 3.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 18/10/2006NUMARASI: 2002/571-333Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, dava konusu ..adet parsele revizyon gören Şubat ..tarih ..no'lu tesis tapusunun miktarıyla geçerli olup miktar fazlasının devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğunu, ayrıca kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek tapularının iptalini, elatmanın önlenmesini ve yıkım istemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuştur.Davanın kesin hüküm nedeniyle reddine ilişkin olarak verilen mahkeme kararı Dairece, Tapulama Mahkemesi kararının kesin hüküm oluşturmayacağı, işin esasına girilip tüm deliller toplandıktan sonra karar verilmesi gerekeceği belirtilerek bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak tamamlanan soruşturma sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, Hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR-Dava, kayıt miktar fazlalıklarının devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu ve kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1970 yılındaki kadastro işleminde Şubat..tarih ..no’lu kök tapudan gelen tedavül kayıtlarının birçok taşınmaza revizyon gördüğü, Hazinenin itirazı üzerine kadastro komisyonunca taşınmazların bir bölümünün kumluğa terk edildiği, tespit maliklerinden bir kısmı tarafından diğerlerine karşı Kadastro Mahkemesinde açılan 1970/183 Esas sayılı tespite itiraz davasında taşınmazların tek parça halinde paylı biçimde tespiti gerektiğinin ve komisyonca kumluğa bırakılan yerlerin kayıt kapsamında kaldığının ileri sürüldüğü, yargılama sonunda verilen karar üzerine Yüksek 7. Hukuk Dairesince, davanın kumluğa bırakılan yerleri de kapsaması nedeniyle kararın Hazineye de tebliğ edilmesi gereğine değinilerek dosyanın geri çevrildiği, bunun üzerine kendisine tebligat yapılan Hazinenin de temyize katıldığı, temyiz incelemesi sonucunda anılan Dairece, ”Hazinenin kayıt miktar fazlasına karşı davasının bulunmadığı, davada kumluk kısımlar yönünden yer aldığı, ancak bu konuda gerekli araştırma yapılmadığı..” hususlarına da değinilmek suretiyle kararın bozulduğu, bozma sonrasında davacıların kadastro komisyonunca kumluk olarak ayrılan kısımlar hakkındaki davalarından vazgeçmesinden ötürü bu kısımlar hakkında araştırma yapılmayıp hüküm de kurulmadığı, diğer yönlerden verilen kararın onanarak kesinleştiği; 387 parsel hakkındaki 1981/559 Esas sayılı Hazine davasının da kesin hüküm nedeniyle reddedilip kesinleştiği anlaşılmaktadır.Hazine, çekişmeli 482 parça taşınmazın Şubat ..tarih ..sayılı tesis kaydının miktarıyla geçerli olduğunu, miktar fazlalığının devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğunu, ayrıca kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.Yukarıda sözü edilen 1970/183 Esas sayılı davada kıyı kenar çizgisinin tespiti yönünden herhangi bir inceleme yapılmamış ve hüküm kurulmamış olması, kayıt miktar fazlası yönünden hazinenin davasının bulunmaması; ..parsel bakımından da Hazine tarafından açılan davanın konusu itibariyle farklı olması nedeniyle eldeki dava bakımından Hazineyi bağlamayacağı ve kesin hüküm oluşturmayacağı, kuşkusuzdur. Ancak, delil olarak değerlendirilebilirlerse de aksinin ispatı halinde aşılabilecekleri tartışmasızdır. Nitekim bu hususlar gerek 1970/183 Esas sayılı tespite itiraz davasındaki 7. Hukuk Dairesi bozma ilamında ve gerekse eldeki davanın kesin hükümden reddine ilişkin mahkeme kararının bozulmasına yönelik 20.11.1996 tarih, ..sayılı Daire ilamında vurgulanmış, maddi anlamda bir kesin hükmün varlığından söz edilemeyeceği belirtilerek davanın esası yönünden incelenmesi gereğine işaret edilmiştir.Açıklanan bu olgular karşısında, eldeki davada gerek kayıt miktar fazlası, gerek kıyı kenar çizgisinin tespiti bakımından araştırma ve soruşturma yapılmasının zorunlu bulunduğu açıktır.Ne varki, bozmaya uyulmasına ve taraflar yönünden usulü kazanılmış hak oluşmasına rağmen, mahkemece bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğini ve hükme yeterli bir araştırma ve uygulama yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Bilindiği üzere, harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur. Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi, gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması, doğru esasa dayanmıyorsa ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi, ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi, böylece yanların dayandığı ve usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan ,dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi; gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması, komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir. Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur. Diğer taraftan, son kez yürürlüğe giren 3621 Sayılı Kıyı Kanunu'nun kıyı kenar çizgisini belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddeleri Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış, anılan kanun maddelerinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna, ancak 3621 Sayılı Kıyı Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında,bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiği" ifade edilmiştir.Somut olayda, taşınmazların dayanağı bulunan Şubat 292 tarih, 11 sayılı kök tapunun uygulanmasında soyut beyanlarla yetinildiği, sınırların değişebilir nitelikli bulundukları ve tam olarak kapanmadıkları izlenimi uyandığı gibi, içerdikleri anlamların ve zemindeki yerlerinin kuşkuya yol açmayacak biçimde saptandığının da söylenemeyeceği; kıyı-kenar çizgisinin tespitinde ise, arazinin büyüklüğü de dikkate alındığında açılan gözlem çukurlarının sayıca yetersiz kaldığı, bilirkişilerce düzenlenen rapor ile hükme esas alınan ek rapor arasındaki farklılığın yeterince gerekçelendirilmediği, heyetteki bir bilirkişinin de ek rapora muhalif görüş bildirdiği görülmektedir. Hal böyle olunca, yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler aracılığıyla yeniden keşif yapılarak tapu kaydında yazılı sınırların arz üzerinde gösterilip krokisine işaretlenmesi, sınırlarda yazılı isimlerin anlam ve tanımlarının açıklanması ve yerinde gösterilmek komşu kayıtlar ve tanık ifadeleri ile doğrulattırılmak ve mahkemece de gözlemlenmek suretiyle ayrıntılı ve doyurucu bilgiler alınması, gerektiğinde, gösterilen sınırların fotoğraflanması , bu sınırların, özellikle “ Zanus Boğazı “ ve “ Kara Behram “ sınırlarının sabit ya da gayri sabit nitelik taşıyıp taşımadıkları, zaman içerisinde yer değiştirip değiştirmedikleri konusunda askeri haritalar da getirtilerek bu işten anlayan teknik bilirkişiler marifetiyle yerine uygulanması, ziraat bilirkişilerden de aynı konuda rapor istenmesi, tapu kayıt sınırları ile eylemli durumdaki sınırlarda bir değişiklik meydana gelmiş ise bu değişikliğin nereden kaynaklandığı üzerinde durulması ve gerekçeleriyle açıklattırılması, böylece doğal sınırların duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması, sınırların değişebilir nitelik taşıdıklarının belirlenmesi halinde tapu kapsamının miktarıyla geçerli olduğu gözetilerek sabit sınırlardan başlanmak suretiyle tapuya miktarıyla sınırlı kapsam tayin edilmesi, miktar fazlalığı bakımından da davalılar yararına Türk Medeni Kanununun 713/1, 3402 Sayılı Kanunun 14. ve 17. maddelerine göre kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması; kıyı-kenar çizgisinin tespiti açısından ise, daha önce düzenlenmiş tüm harita ve paftalardan yararlanmak ve zeminde yeterince gözlem çukurları açılmak suretiyle yeni seçilecek jeolog bilirkişilerine inceleme yaptırılıp ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınması, idari kıyı-kenar çizgisi ile kendilerinin belirleyeceği kıyı-kenar çizgisi arasında farklılık bulunması halinde bu farklılığın nedenlerinin açıklığa kavuşturulması, ayrıca önceki bilirkişi heyetince hazırlanan rapor ve ek rapor ile delil tespit dosyası içeriğinin de tartışılması, son olarak da teknik bilirkişilere gerek tapu uygulamasını ve saptanan sınırları, gerekse tespit edilecek kıyı-kenar çizgisi ile önceki bilirkişilerce belirlenen çizgileri ve idari kıyı-kenar çizgisini gösterir biçimde, denetime olanak sağlayan ve keşfi izlemeye yarayan krokili rapor düzenlettirilmesi, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik uygulama ve araştırma ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Hazinenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.07.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.