Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7830 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 7553 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : ERGANİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/01/2014NUMARASI : 2012/92-2014/195Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davalının iyiniyetli olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne, müdahil davacı yönünden ise kesin hüküm sebebi ile davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi 'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacılar, paydaşı oldukları 79 ve 282 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını dava dışı kardeşleri Süleyman'a satışı konusunda dava dışı Mehmet 'yi vekil tayin ettiklerini, ancak vekilin görevini kötüye kullanarak taşınmazlardaki paylarını bedelsiz olarak davalıya devrettiğini, vekilin babası olan davalının vekaletnamenin verilme sebebini bilen kişi olduğunu ve vekil ile el ve işbirliği içinde hareket ettiğini ileri sürerek, davaya konu payların tapularının iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir. Davalı, dava konusu payları toplam 12.000.-TL bedelle satın aldığını ve satış bedelini vekile ödediğini, bu konuda vekilin imzasının yeraldığı belgenin bulunduğunu, vekilin satış bedelini davacılara verip vermediğini bilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Müdahil Davacı , dava konusu taşınmazların tarafından kullanıldığını, kadastro tespiti sırasında hatalı tespit ve tesciller yapıldığını belirterek davaya müdahil olarak kabulüne karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davaya konu payların dava dışı Süleyman 'ye devri hususunda vekalet verildiği halde vekilin görevini kötüye kullanarak davalıya devrettiği, davalının da iyiniyetli olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne, müdahil davacı yönünden ise kesin hüküm sebebi ile davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davaya konu taşınmazlardaki davacıların 1/45'er paylarını vekilleri olan dava dışı Mehmet Nur 'nin 09.02.2012 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, aynı vekilin davacıların aynı taşınmazda dava dışı kişilerle birlikte elbirliği halinde malik oldukları paylarından İnci haricindeki davacıların paylarını yine vekaleten 24.02.2012 tarihinde dava dışı Süleyman 'ye satış suretiyle aktardığı, İnci'nin ise aynı akitle payını bizzat devrettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda hükme elverişli ve yeterli bir araştırma yapılmış değildir.Hal böyle olunca; öncelikle 09.02.2012 tarihli resmi akte konu evrak arasına alınmamış olan davacı H.. K.. ile ilgili Ergani Noterliği'nin 08.02.2012 tarih ve 1178 yevmiye numaralı vekaletname suretinin evrak arasına alınması, ondan sonra taşınmazlar başında keşif yapılarak, dava konusu yapılan payların temlik tarihindeki gerçek değerlerinin belirlenmesi, davacıların çekişme konusu yapılan paylarını kardeşleri Süleyman 'ye devretmesi için Mehmet Nur 'yi vekil tayin ettiklerini iddia etmeleri ve evrak arasına alınan kayıtlardan, davacıların, aynı taşınmazda dava dışı kişilerle birlikte elbirliği halinde malik oldukları bir kısım paylarının da aynı vekil tarafından, davacı İnce 'nın payının ise bizzat 24.02.2012 tarihinde Süleyman Anli isimli kişiye devredildiğinin anlaşılması karşısında, bu konuda taraf tanıklarının etraflıca beyanlarının alınması, toplanan ve toplanacak delillerin yukarıda belirtilen ilkelerle doğrultusunda değerlendirilerek ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.