Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7813 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 5902 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: KEŞAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 23/12/2009NUMARASI: 2008/86-2009/716Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları S.ın hukuki ehliyete haiz olmadığı dönemde 6 parça taşınmazını ölünceye kadar bakma koşuluyla davalıya temlik ettiğini, murisin hastalığından ve çaresizliğinden faydalanılarak,yeşil kart çıkarılması için devrin gerekli olduğu yönünde kandırılması sonucu temlikin sağlandığını, mal kaçırmanın amaçlandığını, bakım görevinin de yerine getirilmediğini ileri sürüp tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında mirasçılar adına tapuya tesciline, olmadığı taktirde tenkisine karar verilmesini istemişlerdir.Davalı, iddiaların doğru olmadığını, dava konusu taşınmazların bakım ihtiyacı nedeniyle devredildiğini, bakım görevini yerine getirdiğini belirtip davanın reddini savunmuştur. Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “somut olayda, elbirliği (iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup dava dışı ortaklar bulunmaktadır. Hal böyle olunca; davaya katılmayan ortakların olurlarının alınması ya da miras şirketine Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, ehliyetsizlik, hile ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda işlem yapılarak, terekeye iade istekli davada iştirak sağlanmış ve temlikin bakım ihtiyacı nedeniyle gerçekleştirildiği, davalının bakım ödevini yerine getirdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Davacılar, murisin temlik tarihinde ehliyetsiz olduğunu, kandırıldığını ve mal kaçırmak amacıyla işlemin yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bir davada, 11.04.1990 tarih, 1990/1-152-236 sayılı Hukuk Genel Kurul kararında da belirtildiği üzere birden ziyade hukuksal sebebe dayanılması olanaklıdır. Bu halde, mahkemece, önem sırası dikkate alınmak suretiyle her bir hukuki sebep yönünden araştırma yapılması zorunludur. Öte yandan,ehliyetsizlik iddiası kamu düzeni ile ilgili olduğundan bu tür bir iddianın re’sen dikkate alınması ve incelenmesi zorunludur. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olayda, mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca; açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, murise ait rapor ,reçete tedavi evrakları,hasta müşahade kağıtları var ise bunların istenmesi ve Adli tıp Kurumundan rapor alınması, murisin hukuki ehliyete haiz olduğunun anlaşılması, halinde diğer hukuki nedenler yönünden araştırma yapılması ,tarafların tüm delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.7.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.