Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7810 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 3692 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ : ORDU 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 05/10/2011NUMARASI : 2009/15-2011/414Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 646, 649, 650, 651, 652, 653, 655, 699, 705, 723, 729, 730, 733, 734, 735, 736, 737, 765 ve 775 parsel sayılı taşınmazlarda davacıya murisinden intikal eden payların davacının ve dava dışı kardeşi D.’nün davalı G.’e vermiş oldukları Ordu 2. Noterliğinin 14.05.1990 tarih ve 5248 yevmiye numaralı vekaletnamesi kullanılmak suretiyle davacının kardeşi olan davalı E.’e satış suretiyle temlik edildiği, vekil G.’in tarafların akrabası olduğu, aynı akit ile dava dışı anneye ait payların da annenin E.’e verdiği vekaletteki tevkil yetkisine dayalı olarak E.’e devrinin sağlandığı, tanıkların beyanlarında yalnız dava konusu olmayan 722 parsel sayılı taşınmazdaki payların devri ve intikal işlemleri için vekalet verildiğini, sonradan tüm taşınmazların temlikinin gerçekleştirildiğinin ortaya çıktığını ifade ettikleri anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) gözönünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Öte yandan, davanın çözümlenmesine etkili olan bir vakıanın ispatı için, ispat yükü kendisine düşen tarafın diğer tarafa teklif ettiği yemine, taraf yemini veya kesin yemin denir. (HUMK m.344-HMK m.225) Bu cümleden olarak, yemin teklifini ispat yükü kendisine düştüğü halde iddiasını veya savunmasını başka delillerle ispat edememiş taraf yapar. Bu halde ilk önce diğer delillerin incelenmesi ve bunlar ile iddia veya savunma ispat edilememişse ancak bu takdirde yemin deliline başvurulması gerektiği kuşkusuzdur. Başka bir ifade ile diğer delilleri ile birlikte yemin delilini de bildirmiş olan taraf, diğer delillerle iddia ve savunmasını ispat edemezsi, o zaman kendisine yemin teklifi hakkı kullandırılmalıdır. Kuşkusuz, kesin delil niteliğinde bulunan yemin deliline dayanan taraf, bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden, mahkeme yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür. Şu durumda kural olarak yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez. Özetle, yemin teklif edecek taraf, ispat yükü kendisine düşen, fakat iddiasını veya savunmasını ispat edememiş olan taraftır. (Yargıtay HGK28.04.2010 2010/6-153 E. 232 K. sayılı kararı)Somut olayda, gerek yukarıda özetlenen deliller, özellikle tanık anlatımları ve gerekse cevap dilekçesinde tarafların anlaşmasına uygun olarak devredildiğine ilişkin savunma değerlendirildiğinde, davacının yemin deliline ihtiyacı olmadığı sonucuna varılmaktadır. Öte yandan, davalı tarafça herhangi bir ödeme belgesi ibraz edilmiş değildir. Esasen bir kişinin makul bir neden yok iken 20 parça taşınmazdaki payını tek bir işlemle satması hayatın olağan akışına da uygun düşmemektedir. Belirlenen tüm bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, eldeki davada yemin deliline gerek olmadığı, toplanan delillerden vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı vekil G. ile davalı E.’in el ve işbirliği içinde davacıyı zararlandırma kastı ile hareket ettiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.