MAHKEMESİ: KAHRAMANMARAŞ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 21/09/2010NUMARASI: 2009/634-2010/659Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi, yıkım davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava, imar parseline elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 1470 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 07.02.2000 tarihinde imar uygulaması suretiyle kayden davacıya ait olduğu; emsal dosyalardaki kayıtlara göre de, evveliyatı olan 210 ada 3 sayılı kadastral parselin ise paylı mülkiyet üzere olup, davacı, dava dışı kişilerle birlikte paydaş iken, taşınmazın imar uygulamasına tabi tutularak çekişmeli parselle birlikte çok sayıda imar parselinin oluştuğu anlaşılmaktadır.Davacı, kayden maliki olduğu 1470 ada 1 parsel sayılı taşınmazına davalının inşaat yapmak ve kullanmak suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açmış; davalı ise, davanın reddini savunmuş; mahkemece davalının yapısının imar uygulaması öncesinde yaptırıldığı ve yapı bedelinin davacı tarafça yatırılmadığı gerekçesiyle neticeye gidilmiştir.Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz'ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 298l sayılı Yasanın 3290 sayılı Yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olayda, aynı mahkemenin emsal dosyaları da dikkate alınarak davalının gerçekten de imar uygulaması öncesi kadastral parselin paydaşlarından taşınmazın kullanım tarzını belirleyen harici bir taksim ya da fiili bir kullanım tarzı meydana getirilipte harici alıma dayalı olarak yapılandığını kanıtlaması halinde, 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesinin uygulanması gerekeceği kuşkusuzdur. Ne var ki, bu konuda yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle, taraf delillerinin toplanması, emsal dosyalar da dikkate alınarak, davalının imar öncesi harici alıma dayalı kişisel bir hakkının bulunup bulunmadığının belirlenmesi, yerinde uygulama yapılarak davalının yapılandığı yerin, imar öncesi hangi kadastral parselde kaldığının saptanması, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Kabule göre de, yargılama sırasında keşfen belirlenen dava değeri üzerinden noksan harcın tamamlanmadığı gözetilerek, kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına, dava dilekçesindeki değer itibariyle vekalet ücreti takdir ve tayini gerekirken yazılı biçimde fazla ücreti vekalete hükmedilmiş olması da isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.