Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 7712 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 6597 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ: KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 13/10/2009NUMARASI: 2006/304-2009/522Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakan babaları S.T.'ın ilk eşinden olma çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak sahip olduğu tek taşınmaz olan 2616 parsel sayılı taşınmazını 2.eşi C.ye satış göstermek suretiyle devrettiğini, C.nin ölümü üzerine taşınmazın C.'nin oğlu olan davalı D.'e yine muvazaalı olarak temlik edildiğini ileri sürüp, tapu kaydının iptali ile 4/7 payın adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.Davalı D. dava konusu taşınmazı hem babası, hem de diğer kardeşlerine bedellerini ödeyerek tapuda satın aldığını, davalılar Y.ve N. annelerinden kalan taşınmazdaki paylarını davalı kardeşleri D.e sattıklarını, dava ile ilgileri bulunmadığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların mirasbırakan S. T.ilk eşinden, davalıların ise ikinci eşi C.'den olma çocukları olduğu, çekişme konusu 2616 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan adına kayıtlı iken 27.6.1975 tarihli akitle davalıların annesi C.ye satış suretiyle temlik ettiği; C.'nin 1986 yılında ölümü üzerine eşi S. T. ile davalı çocuklarına intikal ettiği, mirasbırakanın bu defa da taşınmazdaki ¼ payının diğer mirasçılar Y.ve N. ile birlikte 13.9.1991 tarihli akitle davalı D.'e satarak temlik ettikleri anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; davacılar mirasbırakanın ilk eşinden olma çocukları, davalılar ise ikinci eşinden olma çocuklarıdır.Dava konusu taşınmaz mirasbırakanın tüm malvarlığını teşkil etmekte olup mirasbırakanın taşınmazı satma konusunda bir ihtiyacının bulunmadığı, değerler arasında fark olduğu, mirasbırakanın terekesinden satış bedelinin çıkmadığı, satış bedelinin ödendiğinin belge ile kanıtlanmadığı, taşınmaz satıldığı halde, herhangi bir ariyet akdi ve kira akdi kurulmadan murisin taşınmazda oturmaya devam ettiği görülmektedir. Belirlenen bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temliki işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sabittir.Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.6.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.