Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7695 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 11295 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 28.06.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat...geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen Davalı .... ... gelmediler yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ...'nun tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, kayden maliki olduğu 288 ada 15 parsel sayılı taşınmazının ruhsat ve vergi gibi işlemlerin takibini sağlamak için davalı ...'u 06.09.1994 tarihinli vekâletname ile vekil kıldığını, vekilin de tevkil ettiği davalı ... tarafından satış yönünde talimatı olmadığı hâlde çekişmeli taşınmazın diğer davalı ...'ye satış suretiyle temlik ettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalılar, ileri sürülen iddiaların doğru olmadığını, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacı ...'in 06.09.1994 tarihli vekâletname ile davalı ...'u vekil kıldığı, Birol'un vekâletnamedeki tevkil yetkisine dayanarak diğer davalı ...'ı 21.02.2000 tarihinde vekil kıldığı, davacı adına kayıtlı 288 ada 15 sayılı parselin son vekâletname ile tevkil edilen Kazım aracılığıyla 12.10.2004 tarihinde 22.000.000.000-TL bedelle diğer davalı ...'ye satış suretiyle temlik edildiği, çekişmeli taşınmazda kat mülkiyeti tesis edilmekle oluşan 1, 2, 4 nolu bağımsız bölümlerin davalı ... adına, 3 nolu bağımsız bölümün ise dava dışı İsmail adına kayıtlı olduğu, davacının yargılama sırasında çekişmeli taşınmazdaki sadece 1 ve 2 nolu bağımsız bölümler yönünden iptal ve tescil isteğinde bulunduğunu bildirdiği, ayrıca davacı ... ile davalı ... ve...'nin kardeş oldukları, davalı ...'ın ise dava açıldıktan sonra ölümüyle usûl hükümlerine uygun olarak mirasçılarının davaya dahil edilerek eldeki davanın görüldüğü anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. B.K. 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nin 504/1. madde) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince; davacı ...'in yurt dışında bulunduğu dönemde Tükiye'deki işlerini takip için o zaman kız kardeşi ile evli olan davalı ...'u 06.09.1994 tarihli vekâletname ile vekil kıldığı, davalı ...'un da vekaletnamedeki tevkil yetkisine dayanarak diğer davalı ...'a vekâletname verdiği, davalı ...'ın ise bu vekâletnamaye dayanarak davacı adına kayıtlı çekişmeli taşınmazı diğer davalı ...'ye 12.10.2004 tarihinde satış suretiyle 22.000.0000.000-TL bedelle temlik ettiği, satış bedelinin davacı ...'e ödendiğinin kanıtlanamadığı, böylece tevkil edilerek vekil kılınan ... tarafından vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı ... ile vekil ...'ın kardeş olduğu, dolayısıyla davalı ...'nin de durumu bilmesi gereken kişi olduğu ve buna bağlı olarak davalı ...'nin TMK'nın 1023 maddesinin koruculuğundan yararlanamayacağı tartışmasızdır.Hâl böyle olunca, çekişmeli taşınmazdaki 1 ve 2 nolu bağımsız bölümler yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.