Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 768 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 12628 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ: TOSYA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 26/05/2011NUMARASI: 2009/7-2011/139Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakan babası H.. A..'ın ölümünden kısa bir süre önce 1, 2, 9 ve 23 parsel sayılı taşınmazlarını 19.06.2008 tarihinde davalı torunu H..'a rucu şartı ile bağışladığını ancak resmi akitteki imzanın murisin imzasına benzemediği gibi, akit tarihinde fiil ehliyetinin de bulunmadığını ileri sürerek, tapuların iptali ile mirasçılar adına payları oranında tescile karar verilmesini istemiştir.Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, işlemin resmi memur huzurunda yapıldığını, temlikten önce murisin sağlık ocağından alınan raporu ile fiil ehliyetinin bulunduğunun anlaşıldığını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre tapuda düzenlenen resmi akitteki imzanın murisin eli ürünü olmadığı ve tescilin yolsuz olduğu gerekçesi ile davacının miras payı yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalı H.. E.. A.. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, sahtecilik ve ehliyetsizlik hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve mirasçılar adına tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan H.. A.'ın kayden maliki olduğu 543 ada 1, 2 ve .. nolu parselleri ile .. ada .. nolu parselini 19.06.2008 tarihinde davalı torunu H..'a hibe suretiyle devrettiği, 1927 doğumlu olan murisin 31.07.2008 tarihinde öldüğü ve geride mirasçı olarak davacı oğlu ile davalı oğlu N..'in kaldığı, davacının; temlike dayanak resmi senetteki imzanın miras bırakanın imzasına benzemediği gibi, akit tarihinde de ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı, mahkemece yapılan yargılama sonunda, Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre resmi senetteki imzanın murisin eli ürünü olmadığı ve tescilin yolsuz olduğu gerekçesi ile davacının miras payı oranında tapu iptal ve tescile karar verildiği anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, davada dayanılan sebeplerden birisinin ehliyetsizlik olması durumunda, kamu düzeniyle ilgisi ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenmesi gereğinin ortadan kalkması bakımlarından ilk önce ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulması asıldır. Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girilebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olma kabul edilmiş, “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. ” hükmü getirilmiştir. “ Ayırtım gücü ” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Öte yandan, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)Sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK.’nun 286. maddelerinde (HMK 282. madde) belirtildiği gibi bilirkişinin “ rey ve mutaalası ” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eyleme ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını zorunlu kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Somut olayda, mahkemece sahtecilik iddiası üzerinde durulmuş, ne var ki ehliyetsizlik hukuksal nedeni yönünden bir araştırma yapılmış değildir. Hal böyle olunca; öncelikle miras bırakanın tedavi gördüğü tüm sağlık kuruluşlarından tedavisiyle ilgili belge, hasta tabela ve müşahade kağıtları ile grafilerinin getirtilmesi, murisin işlem tarihinde hukuki ehliyetinin bulunup bulunmadığının saptanması bakımından 2659 Sayılı Yasa'nın 7. ve 16. maddesi hükümleri uyarınca Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Dairesinden rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde, sahtecilik iddiası üzerinde durulması, bu kapsamda çekişme konusu resmi akdin dosya arasına alınması, resmi aktin düzenlenmesi sırasında tanığın yeraldığı iddia edilmiş olmakla, resmi senette tanık imzasının bulunması halinde (resmi akit dosya da olmadığı için bu husus incelenememiştir) gerektiğinde bu tanıkların bilgisine başvurulması, murisin okuma yazma bilip bilmediğinin araştırılması, öte yandan; imzanın miras bırakana ait olup olmadığı en son 22.12.1993 tarihli belgedeki mukayese imza incelemeye esas alınarak yapılmış olup, bilahare yine muris tarafından imzalanmış tapuda düzenlenen 14.10.2004 tarihli resmi akit örneği dosyaya getirtilmiş olmakla, 14.10.2004 tarihli resmi akitteki mukayese imza ile çekişme konusu imzanın murise ait olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu'ndan yeniden rapor alınması, savcılık tarafından başlatılan soruşturma var ise bu evrakda getirtilerek varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Davalı H.. E.. A..'ın belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün 12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.2.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.